"Güzelim, öyle zor ki,"

3.3K 82 64
                                    

Suyu kapattım ardından saçlarımdan damlayan suyu elimle hafifçe bastırarak akıttım. Duș kabininin kapısını açtım ve askıda duran bornoza uzanarak üzerime giyindim. Buharlı aynanın karşısında durdum. Elimle aynayı silip gözlerimi, yansıma yeşil gözlere diktiğimde derin bir nefes aldım. Uzun bir aradan sonra gözlerimden yaşıyor olmanın safi renkleri geçiyordu. Islak kirpiklerimden damlayan su, kızarmış dudaklarıma düşüyordu. Parmaklarım dudaklarıma gitti. Dudaklarımda dolaşan dudakların gölgesini hala hissediyordum. Bedenimin üzerinde şaşkın bir sis perdesi vardı. Çekmecede pakette olan diş fırçasına uzandım ve diş macununu sürüp dişlerimi fırçalamaya başladım. Ardından hızlıca saçımı kuruttum.

Banyonun kapısını açtım ve odaya doğru ilerledim. Gece olanlar ve muhtemelen onca zamandan sonra okula gideceğimi bilmek oldukça bölük pörçük bir uykuya sebep olmuştu. Alt kattaki mutfaktan gelen seslerden Volkan'ın orada olduğunu anladım. Anlaşılan ondan önce uyanmış olsam da o da hemen ardımdan uyanmıştı. Gözlerim yatağa kaydığında gece söylediğim hiç bir kelime için pişman değildim. Ancak utanıyordum. Yatak dağılmıştı. Ayağıma takılan şeyle bakışlarım yere düştü. Volkan'ın tişörtü... Kendi kendime utana sıkıla eğilip elime aldım ve üzerine koydum.

Önceki gün aldığımız kıyafetlerin olduğu poşetlerden dar, yüksek bel, siyah bir kot pantolon çıkardım ve önceki akşam giydiğim orman yeşili gömleği giyip uçlarını pantolonun içine sıkıştırdım. Saçlarımı tepeden dağınık biçimde topladım ve bir kaç tutam saçı parmaklarımla çıkardım.

Aynadaki görüntüden memnun kalınca odadan çıktım ve aşağı indim. Mutfak kapısına yaklaşırken pişen kreplerin kokusunu alıyordum. Kapıdan içeri baktığımda üzerine sadece siyah eşofman altı olan sevgilim tavadaki krepi çeviriyordu. Sırtındaki kaslardan kollarına kayan bakışlarımla yutkunurken manzara sebebiyle tökezleyerek duraksadım. Yaptığı işe odaklanmış görünüyordu. Ela gözünü çevreleyen uzun kirpikler düzenli aralıklarla açılıp kapanırken zaman bile tutulmuş onun güzelliğine bakıyordu. Her santimine beslediğim hayranlık her geçen gün nasıl artıyordu. Emin değildim.

Hele dün geceden sonra...

Düşündükçe yanaklarıma basan kanla "Günaydın." diye mırıldandım. Dün gece yüzünden utanıyordum. Karanlıkta bazı şeyleri konuşmak, yapmak kolaydı. Ama gündüz, aydınlık? Bakışları bana döndüğünde yüzüne dişlerini gösteren bir gülümseme yayıldı.

"Günaydın," Tavadaki krepi tabağa bıraktı ve yeni hamuru tavaya döküp kalçasını tezgaha yasladı. Ela gözlerine bakarken içime tıkanan nefesi veremeden bakışlarımı kaçırdım ve masaya doğru ilerledim. Ben dün akşam etmiştim o lafları değil mi?

"Biliyorum veya bilmiyorum. Umrumda değil. Senden başka hiç bir şey umrumda değil. Tek bildiğim sensiz bir gün daha geçirmek istemediğim veya bunu kadere bırakmak istemediğim."

Ettiğim laflar aklıma sızarken söylemiş olduğumdan pişman değildim tabii, ancak o anki cesaretim yerinde havası sönmüş, utangaç bir balon duruyordu. Gözlerini üzerimde hissediyordum.

"Duş mu aldın?" diye sordu. Sırtım ona dönükken iș olsun diye masaya koyduğu kahvaltıkların yerini değiştiriyordum. Sadece başımı salladım. Bana doğru yaklaştığını hissederken ellerim titriyordu. Arkamda durduğunda ellerim masaya dayandı. Değişen hava ciğerlerimken elimdeki tabağı masaya bıraktım ve ben de masaya tutundum. Yüzünü boynuma doğru eğdi ve burnunu boynuma değdirerek derin bir nefes aldı.

"Benim duş jelimi kullanmışsın. Oradan anladım. Kokun yine kokuma karışmış. Bunu seviyorum. Birbirimize ait olduğumuzun kanıtı gibi."

DERİN, VOLKANWhere stories live. Discover now