''Utangaç ama cesur...''

9.6K 190 105
                                    

''BIRAK!''

Bileğime yaptığı baskı nedeniyle gram hareket edemiyordum. Alkol kokulu iğrenç nefesini yüzüme üfledi. Kaşlarını çatarak hırladı.

''Seni ne kadar bekledim haberin var mı? Sen ne yaptın küçüğüm? Abine kaç kere dedim zamanı geldi diye. Ama bir bakıyorum Derinimi kapmışlar!'' Fısıltılı sesini bir anda yükselterek konuştu. Derin bir nefes alıp elimdeki baskısını sıkılaştırdı. Canım çok yanıyordu. Sinirli hastalıklı bakışlarının altına bir gülümseme koydu. ''Olsun geç olsun güç olmasın. Şimdi seninle güzel bir gezintiye çıkacağız küçüğüm!'' Delirmişti. Göğüs kafesim korkudan sıkışıyordu. Uzuvlarım acil durumu algılıyor ve tepki verdikçe daha da acıyordu. Bileklerim inanılmaz ağrıyordu. Çok ağırdı ve bana verebileceği zararların boyutları iliklerime kadar işleyen bir korkunun yayılmasına neden oluyordu. Kurtulmak için çırpınarak acıyla çığlık attım. Tüm ağırlığını üstüme vererek arka cebine uzandı.

''Ne dediğini anlamıyorum. Çekil üstümden!'' Haykırışım kolumda hissettiğim iğnenin acısına dönüştü. İnlerken gözlerim kocaman oldu. Kolumun üst kısmındaki derin iğnenin sıvısı içinden damarlarıma geçip yavaş yavaş her yanımı yakarak uyuşturmaya başladı. Sıvı her yanıma işlemeye başlarken başım asfalt zemine düştü. Ellerim güçsüz düşerek çırpınmayı bırakırken o da ellerimi serbest bıraktı. Yanağımı okşadı. Beynim vücuduma acil durum komutları gönderdikçe aldığı tek cevap uyuşmuş sızlamalardı.

Çok korkuyordum. Geriye kalan duygularımda uyuşmaya başlarken gözlerime ailem geldi. Beni nasıl merak ederlerdi kim bilir nasıl üzülürlerdi... Hele annem. Nasıl acı çekerdi 'meleğim' diye sevdiği kızı olmazsa. Abim kendini suçlardı kesin. Çok ağlardı. Babam... Belki de ilk defa babamın bu kadar duygusuz oluşuna seviniyordum. Ben olmazsam üzülmezdi. Belki de üzülürdü. Belki kızının arkasından ağlardı. Sıvı tüm hislerimi ele geçirmeye devam ederken sona kalan o his... Tüm kalbime kalan o hissin sahibinin gözlerini gözlerimin önünde gördüm. O gülen elalara gölge düşmüştü. Neredeydi neşe pırıltıları, bana olan o sıcacık bakışları! Gözümden tek damla yaş aşağı süzüldü.

''Merak etme canım. Ağır bir uyuşturucu değil. Bir kaç saate uyanırsın.'' Sıvı benime ulaştığında beynimdeki acil durum direni söndü. Gözlerim kapanmadan hemen önce son bir fısıltıyla yalvardım.

''Gökhan yapma.''

*********

Uğuldamaya başlayan kulaklarımdaki sesi susturmak için elimi kulağıma götürmek için hamle yaptım. Yapmaya çalıştım. Tüm vücudum üstüne beton dökmüşler gibi ağır bir hisle kaplıydı. Altımdaki yumuşak yatakla yünlü battaniyenin verdiği rahatlık bile sızlayan eklemlerimi dindirmiyordu. Külçe oturmuş gözlerimi zorlukla araladım. Burasıyla ilgili içime sinmeyen bir şey vardı. Ortam aslında sıcaktı ama manevi olarak güven vermeyen bir soğukluğu vardı. Yanlış yerdeymişim gibi. Bulanık görüşüme ilk giren şey krem rengi tavandı. Onu da tam göremiyordum. Elimi zorlayarak kaldırdım ve gözlerimi ovuşturdum. Ama hareket kaslarımı inanılmaz yorduğundan elim yanıma düştü. Görüşüm hala bulanıktı.

Yastığa düşen elime değen tenle ani bir tepkiyle gözlerimi kırpıştırarak görüşümü almaya çalıştım. Ama gördüğüm karanlık bir silüet oldu. Elimi tutarak hareket ettiren elle elimde dudakları hissetmem bir oldu. Zihnim yavaşça yerine gelirken dehşetle elimi kurtarmaya çalıştım.

Gökhan beni kaçırmıştı!

''Sakin ol küçüğüm. Sana zarar vermem, en iyi senin bilmen lazım bunu.'' Gökhan'ın sakin, şefkatli sesi bulanık algıma girdiğinde elini saçıma koyup yavaşça okşadı. Korkum hızlanan nefesime yansıdı. Hareket yetimi kazanmaya çalışırken gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Elini aniden çekti. Devrilen demir bir şeyin sesini duydum.

DERİN, VOLKANDär berättelser lever. Upptäck nu