"Bir Bardak Su..."

3.6K 108 18
                                    


Okuyun, ilk paragrafta ve her paragrafa sizden de cevap ve yorum bekliyorum 😘

Bir insana hayatında kaç kez aşık olurdu? İrislerindeki karanlık kaç kez aydınlanırdı başka biri sebebiyle? Bence bir kez. Hayatından tek bir kez yaşardı insan bunu. Diğerleri -eğer varsa veya yașanmıșsa- sadece birer kandırmacaydı. Öyle olmalıydı. Peki o, insanın en derinine en gizli sığınaklarına inen kişi miydi? Ve yine öyle olmalıydı. İnsan kaç kez parmak uçlarından saçının en ince teline kadar onu düşünürdü? Hep, her an aklında olmalıydı. Bir an gitse aklından eksik kalmalıydı. Böyle sevmeliydi insan. En derinden, tutkuyla; gözleri, kalbi ondan başkasının dudaklarından çıkan zehirli sözlere öyle bir soyutlanmalıydı ki kalbine zerk eden o aşktan başka bir şey düşünemez hale gelmeliydi.

Ben bu aşamanın bir kaç adım gerisindeydim, sanırım. Yavaş yavaş felç olmak gibiydi, onu sevmek. Ellerim ayaklarım ondan başka hiç bir şeye tutmuyordu. Ondan başka hiç bir şeyi görmemeye, duyamamaya başlayacaktım yakında. Onun yanından gidecek olmaksa istekle yakalandığım bu hastalığa zorla verilen sancılı bir tedavi süreci gibiydi. Tamamen bilinçli reddetmek istediğim bir tedavi.

Gözlerim, dudaklarıma değen nefesle yavaşça kapandı. Kesik nefesler çektikçe ıslak saçlarının kokusu bedenime ișleniyordu. Buram buram her yanıma yayılan koku, kalbime şeffaf görünümlü zehirli bir duman gibi sızıyordu. Ellerimi yavaşça omzuna sardım. Alnını, alnıma yaslandığında belimdeki elleri belimin iki yanına kayarken gülümsedim.

"Benim bir itirazım yok. Sen ne dersen o." diye mırıldandım. Dudaklarından erkeksi bir kıvrım yükselirken dudakları yanağıma değdi. Aramızdaki kıvılcımlardan topladıklarımla utancı üzerimden soyundum. "Bu akşam her şeyi unutalım. Yaşımı, yaşını, kim olduğumuzu, yasakları, gerçekleri, doğruları, yanlışları, acıları" Başımı hafifçe ona doğru çevirdim ve burnum burnuna çarparken gözlerimi açıp onunda açtığı gözlerine baktım. "Hatta adımızı bile."

Belimden sırtıma kayan elleriyle o kıvrım tehlikeli bir hal aldı. "Sadece kalplerimizi koyalım, bırakalım onlar yönetsin bu geceyi." Kelimeleri sanki dudakları değil de gözleri söylemiş gibiydi.

Benim de yüzüme bir gülüş yayıldı. Aramızda çatırdayan görünmez kıvılcımları ilk kez bu kadar yok saymamazlık ediyordum. Umurumda değildi. Elimi omzundan boynuna doğru sürükledim, oradan da kirli sakallarının üzerine koydum. "O zaman, hiç bir negatif duyguya yer yok bu akşam. Senin için yarattığım renklere bulayacağım kalbini."

Başını çevirip yanağındaki avcumun içine bastırdı sert dudaklarını. Gözlerini kapatırken bir elini çekip dudaklarını bastırdığı elimi yakaladı. "Bu elleri birleștirip bastıracağım ellerimi senin renklerine. Boyadığın yerlerin üzerine kimse bir boya daha sürmeyecek. Asırlar geçse o renkler hep aynı kalacak."

Alnımı yanağına yaslarken kupkuru olmuş dudaklarımı ıslattım. "Volkan," diye fısıldadım. "Gitmek istemiyorum. Senin evinin dışında artık sadece mutsuzluk varmış gibi. Sana bir daha gelemeyecekmișim gibi." Başını çevirip dudaklarını alnıma yasladı ve hafifçe bastırdı.

"Ben de istemiyorum. Değil bu kapıdan benden bir adım uzaklașmana tahammülüm yok. Nasıl olacak, inan ben de hiç bilmiyorum. Mutsuzluk orada evet, ama mutluluk da var. Ve sen, bana geri geleceksin, bu hayatın artık bana başka oluru yok, Derin. Senin olmadığın bir yaşamda senin renklerinden başka renge yer yok benim için. O yüzden, geri geleceksin. Her zaman, bana geri geleceksin." derken sesindeki kırılan parçalar ortaya koyduğumuz kalplerden bana ait olana batıyordu. Onu bırakmak istemiyordum.

DERİN, VOLKANWhere stories live. Discover now