-46-

183 13 1
                                    

Asansör çatı katına ulaşmıştı, kapıları açıldığı an koridorda aceleci adımlarla gönderdiği adresteki daire numarasını aramaya başladım

Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.

Asansör çatı katına ulaşmıştı, kapıları açıldığı an koridorda aceleci adımlarla gönderdiği adresteki daire numarasını aramaya başladım. Flaş belleği avucumda öyle sıkı tutuyordum ki parçalara ayrılabilirdi.

Koridorun sonuna ulaştığımda önünde durduğum kapının bana verdiği adresteki daire numarası olduğunu fark ettim. Zile basıp bir adım geri attım. Onunla kavga etmek için değil onu ikna etmek için gelmiştim kapısına kadar. Kendimi sakinleştirmeli gerekirse tek kişilik tiyatrolarımdan birini oynamalıydım.

Senelerce bekleyip uğruna her şeyimi feda etmeyi göze aldığım adamın ihaneti tahmin ettiğim kadar şaşırtmamıştı beni. Endişeli, sinirli ve yorgundum yalnızca. Şaşkın değil...

Bir gün hepimizi karşısına alıp bize böyle bir savaş açacağını biliyordum belki de içten içe. Bir gün isyan edeceğini, kendi intikamını alacağını biliyordum. Kızgındım ona, hiç ders almadığı ve kaybetmeyi bir türlü kabullenemediği için... Kendini haklı çıkarıp kazandığını kanıtlamaya çalışırken en büyük zararı hep kendine verdiği için...

Kapıyı açtığında bana anlık bir bakış atıp arkasını döndü. Koyu mavi gözleri donuk bakıyor, gözlerinin altındaki mor halkalar uyuyamadığını gösteriyordu. Beyaz bisiklet yaka bir tişörtün üzerine koyu mavi bir gömlek giymişti. Gömleğinin üzeri ve elleri boya lekeleri ile kaplıydı.

Onu takip etmemi beklediğini gösteren bir duraksamanın ardından devasa salonun açık mutfağına doğru ilerledi. Salonun yere kadar uzanan camları şehrin manzarasını kucaklıyor gibiydi. Sıcaklık aniden düştüğü için yağmur damlaları bu sabah itibari ile havada zerafetle süzülen beyaz kar tanelerine dönüşmüştü.

"Ne içersin?"diye sordu sakin bir ses tonuyla. Emir'in sesini ve öfkesini kontrol ettiğini anlayabilecek kadar iyi tanıyordum onu. Uzun bir zaman kendimden fazla onu incelemiş, onun hakkında kafa yormuş onun davranışlarını anlamaya çaba göstermiştim. Kendi dünyamın merkezine onu koymuştum.

"Sen ne içiyorsan aynısından."

O mermer tezgahın ardında kupalara kahve doldururken neredeyse boş olan salonunda tur atıyordum. Devasa duvarlardan birinde siyah, gri ve beyazın ağırlıklı olduğu tamamlanmamış bir tablo asılıydı. Hala üzerinde çalışıyor olmalıydı.

Tablo tamamlanmamıştı o yüzden ne ifade ettiğini henüz anlayamamıştım. Hiçbir zaman konuşmayı beceremediğimiz için farkında değildi elbette, resimlerinde ne anlatmak istediğini yalnızca tek bir bakışta görebiliyordum. Birbirimize bir ayna yansıması kadar benziyor olmamızın sonuçlarından biriydi bu.

"Yakındaydı değil mi sergin?"

Arkam dönük bir şekilde tablonun önünde duruyor tamamlanmasa bile hipnotize edici güzellikte olan tabloyu inceliyordum. Renklerin geçişinden fırça darbelerine kadar her dokunuş yalnızlığı çağrıştırıyordu. Tablonun önünde geçirdiğim her saniye kendimi daha yalnız ve kaybolmuş hissediyordum. O da aynı hisleri mi paylaşıyordu?

Sensizlik Senfonisi Onde histórias criam vida. Descubra agora