6. Bölüm: Geçmiş ve Geleceğin İlmekleri

45 23 268
                                    

Kapı tekrar çaldığında iki dosyayı çalışma odasına koyuyordum. Profesöre, Leyla’nın durumunu açıklayan sesli bir mail atarken merdivenlerden aşağı indim. Kapıyı açtığımda ekip ellerinde kroki çizimleri, devasa grafit kağıtları ve laptoplarla kapıda dikiliyorlardı. Ekip 6 kişiydi. 3 kadın 3 erkek, beni de sayarsak 4 kadın...

Kapıyı daha çok açtığımda eğilip ayakkabılarını çıkartmaya başladılar. İçeriye hemen aralarında konuşarak girmişlerdi. Ekiptekiler Jaz, Meggy, Giny, David, Alex ve Teo dan oluşuyordu. Hepsi eşyaları geniş ahşap sehpaya yayarken pizza kutusu alan da kanepeye yayılıyordu. Alex yanıma geldi, benden beş santim uzun genç ve atılgan bir delikanlıydı. Elleri belindeydi.

“Bu yiyecekler bize yetmez kaptan.” Keskin gözlerle ona bakınca derhal kafasını çevirip, parmak uçlarında kanepeye yürüdü. Ve boynunu bükerek hamburgerini aldı.
Bende kanepeye otururken “Evet, balkondaki şu mühim değişiklik talebi de ne?” dedim.

Meggy “Kaptan, basit birkaç maddeden oluşuyor fakat mühendislik alanında temel değişiklikler gerekiyor.”  Teo “Kuş sever biriymiş, camında içeri doğru kavis istiyor. Hani şu kuşları beslemek için.” Dediğinde kastettiği şeyi anladım. Bende elime bir pizza aldım. 

Teo devam etti. “Bu en basit değişiklik. Şöyle ki, zaten orta cama koyacağımız çok belli. Köşede kalıp bir şeylerin görüntüyü engellemesini istemeyiz.” Dedi diğer eliyle laptopundan bir şeyler çizerek. Ardından bize gösterdi. Pizzayı yuttum. “Üst camı sert bir maddeden yapıp camı üç santim daha yarım ay şeklinde büyütürsek, sehpa olarak ta kullanılabilir.”

Teo pizzayı çiğnerken beni onayladı ve tasarıma ekledi. “Başka?” Giny “Balkonun kenarında, aşağıdan yukarı yükselen, yer altında gizlenmiş yuvarlak bir kitaplık istedi.” Dedi bir kağıda basit bir çizim yaparken. Ve hemen ardından ana krokiyi masaya serdi. “Ki bu çok saçma, alt yapı buradan geçiyor. En başta temelleri böyle atmıştık. Demirleri kesebiliriz fakat...” Meggy “Ama oraya çok iyi bir kaynak yapmamız lazım. Bu çok pahalıya mal olacak.”

“Pekala, en uygun kesik atabileceğimiz yer neresi? Bu ilk maddemiz. Diğer istek?” Meggy sesiz bir mırıldanışla konuştu. “Alttan ısıtma.” David “Söyleyelim paraları yetmez.” Hepimiz dönüp ona baktı. O da kahve gözlerini bana dikti. “Ne? Kaptan, haklıyım ama. Paraları yetmez.”

“O halde iki guruba ayrılıyoruz. İlk gurup dönen kitaplık için yeri buluyor. İkincisi tüm bunların ve ısıtmanın mal olacağı fiyatı hesaplıyor. Daha sonra iki projeyi birleştirip beraber çalışıyoruz. İki fikir yapacağız biri ısıtmalı diğeri ısıtmanın olmadığı.” Kafalarını salladılar ve derhal iki ekibe ayrıldılar.

David’e öyle baksak ta, bu yeni istekler epey masraflı olacaktı ve fiyatı gördükten sonra vazgeçme olasılıkları çok yüksekti. Hızla pizzamı bitirirken bende ekibe destek olup, ana fikri çizmeye koyuldum. Dakikalar sonra elimi yıkamak için masadan kalktım. Ekip epey dalmış, saat biri geçmişti. Etraf darmadağındı. Aralarından sessizce süzülüp mutfağa gittim.

Küçük bir mutfaktı. Pek yemek yapmazdım. Orta tezgahı da masa olarak kullanırdım. Elimi yıkarken mutfakla alakam olmadığı her yönden belli oluyor, diye düşündüm. Ardından ekibe kahve demlemeye başladım. Ekipte ilk sızan her zaman Jaz olurdu. Kahvenin koyu siyahlığına daldım. Ve düşüncelerim tekrar banka gitti...

Nihale döndüm. Dudaklarını ısırıyordu. “Yarın sıra bende. Beni gönderecekler.” Gözlerimde bir kez daha akmayan göz yaşlarımla doldu. Ağzım hafif aralandı. “Yapma.” Diyebildim. Gözlerinden benim aksine yaşlar süzüldü. “İzin vermezler ki.” Yumruğumu sıkmıştım. Biliyordum ama zihnim bu durumu kabul etmiyordu.

“Bunu asla başaramazsın. Görmüyor musun?”

“Kaptan!” Diye uykulu bir ses gelince daldığım yerden geri döndüm. “Alex?” Diye belli belirsiz mırıldandım. Boğazımı temizledim. “Hayrola?” “Sana sesleniyordum fakat dalmışsın o nedenle bağırdım. Her neyse.”

Eli ile içeriyi gösterdi “Tesisatı yapan adam geri döndü diyecektim. Uygun bir noktada buluştuk.” Kafamı salladım. O halde müşteri fiyatı gördükten sonra caymayabilirdi. Tezgaha gelip kahve kupalarını çıkartmaya başladı.

Ona göz ucuyla baktım. “Hayırdır, sen fiyatı düşürmek için bu kadar uğraşmazdın?” Bana bal rengi gözleriyle dudak büzerek baktı. “Hayırdır kaptan, sen bu kadar dalıp dalıp gitmezdin?” Dudaklarımı sıkıca bastırırken, iki elimi suçlu gibi kaldırdım. “Tamam, pekala bir daha ağzımı açmayacağım.” Dudakları yukarıya kıvrılırken cevap vermedi.

Dediğim gibi kimseyi sorguya çekmezdim. Bunun berbat bir şey olduğunu biliyordum. Eğer bana anlatmak istedikleri bir sorun varsa zaten bana gelirlerdi. Kupalara kahveleri koymaya başladığımda boğazını temizleyerek devam etti. “Kaptan...” Ona bakmadan “Hı?” diye ses çıkarttım. “Sen benim abla-“ Ona sert bir bakış atınca yarı yolda sözünü değiştirdi “Kardeşim gibisin.” “Ee??” Dedim yine ne isteyeceksin der gibi. Ve kahvelerin demlenmediğini fark edip tekrar boşalttım.

“Bu ek planla bize gelecek para da artıyor ben-“ Derin bir nefes aldı. “Paramı erken alabilir miyim?” Koyu kahveye bakarken biraz düşündüm. Para benim üzerime direk aktarılıyordu. Bunu da Alex asiste ediyordu. Bana aktarıldıktan sonra da ekip üzerine paylaştırıyordu. Aslında Alex’in işi epey zordu. Beni asiste etmek yani. Fakat o fazladan para için bunu yapıyordu. Ve başarılı olduğu sürece benim için de sıkıntı yoktu.

“Elbette, kendine aktarırsın.” “Sağ ol kaptan, sana dekondu-“ “Gerek yok.” Diye tamamladım. Minnettar bir şekilde gülümsedi. Fakat bana bakmaya devam etti. “Yine ne var?” Dudaklarını birbirine bastırdı. “Biraz konuşabilir miyiz?” “Dertlerin ya da sorunlarını duymak istemiyorum şu an.”

Yeterince kafam dağınıktı. Gözlerini sulandırarak bana baktı. Sertçe yutkundu. Derin bir iç geçirdim.

“Yani, şu an projenin ortasındayız.” “Kahve olana kadar?” Gerçekten mızmız kardeşimi hatırlatıyordu. Kız kardeşim benden bir buçuk, iki yaş küçüktü ve istemediğimi söylesem de o istediğini zorla bana yaptırmanın bir yolunu bulurdu. O, kuzenim ve bir de Alex gerçekten baş belasıydı.

Ailem demişken... Şu an ailem ve akrabalarımla pek bir irtibatım yoktu. Annemleri haftada iki kez arardım. Bazen de bende uzun süre kalırlardı.

Onları seviyordum fakat halletmeleri gereken daha doğrusu temizlemeleri gereken tortular vardı. Kardeşim ve kuzenimle ise sık sık görüşürdüm. Geçmiş bağlardan nefret etsem de onlar ne yaşadığımı ve olanları biliyorlardı. Harfiyen beraber yaşamıştık. Bu nedenle onlar bir nevi dinlendiğim limanımdılar.

Hoş, ben onlara da ne hissettiğimi ve duygularımı açmazdım fakat onlar beni görmeyip bilmese de içimi okurlardı sanki, her cümlesine kadar bilirlerdi ne düşünüp hissettiğimi... Derin bir nefes aldım ve tezgaha yaslandım. Alex dudaklarını kemirmeye başladı.

“Söyleyeceğim fakat kızmayacaksın.” “Alex 20 yaşındasın. Çocuk gibi davranmayı kes yoksa seni dinlemem.” “Tamam tamam!” Derin bir nefes aldı.

“Arkadaşın... Leyla.” Tek kaşımı kaldırırken o kızardı. “İşte bana o bakışı atma, anladın tamam! Söylemeyeceğim.” “Ne istiyorsun ondan?” “Ne kadar sapıksın kaptan! Sadece o çok iyi bir insan. Birde... Galiba... Ben... Ben... Anladın işte. Yani sence o da beni hoş buluyor mudur?” Dedi saçlarına şekil vermeye çalışarak. “Hım.”

Leylayı hiç öyle düşünmemiştim.
Kahveleri oldurmaya başladım. “Sen pek çok İngiliz’e rağmen oldukça iyi kalplisin. Çalışkan ve güçlüsün ayrıca sempatiksin.” “Yağ!” Dedi devam etmemi isteyen bir sesle. Eline tepsiyi tutuşturdum. “Hepsi bu kadar.” “Yani... Beni sever mi?”

“Leyla’ya mı benziyorum. Git ve tanış. Sevmezse görüşmezsin. Hepsi bu.” “Of!” Diye diye içeriye yol aldı. Gözlerimi tavana diktim.



Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now