28. Bölüm: İki Emsalsiz

3 2 0
                                    

“Bu kadar.” Derken hoca dersi bitirdi. Amfide önlere doğru oturduğum söylenemezdi. Her zaman orta, biraz arkaya yakın kısmı tercih ederdim. Dersler önemli olsa da sanırım her zaman okulu asmak isteyen bir tarafım vardı.

Ayrıca bizim mimarlık sınıfında en arkadaki tayfa bile konuşmazdı. Sessizce fısıldaşır ya da telefonla uğraşırdı.
Ve amfi ile sınıf derslerimizde pek azdı, genelde atölyede çalışırdık. Derslerimize 4 hoca girerdi.

Zor bir durumdu. Laptopa aldığım bilgileri kaydederken öğrenciler sınıftan çıkıyordu. Saat akşam 4'e gelmek üzereydi. Biran önce eve gidip bir şeyler yemeli ve Alex’i de alıp avukat ile buluşmalıydım.

Fakat kafam hala bu sabah gördüğüm seraptaydı. Bir anda tansiyonum mu düşmüştü? İmkansız tost yiyordum. Kendimde fark edemediğim psikolojik bir rahatsızlığım mı vardı?

Kafamı ellerime dayadım. Belki de uykusuzluktandı. Öyle olmalıydı. Kulaklarıma gelen bir konuşmanın sesiyle gözlerimi açtım. “Dün barda çıkan kavgadan ucuz kurtulmuşsun Hineta.” Kafamı kaldırdığımda sınıftan çoktan çıkmışlardı. “Hım.” Diye mırıldandım.

  “Daha yatıp yuvarlanacak mısın?” Kafamı Leyla’ya çevirdiğimde çantalarını boynundan geçirmişti. Bir elini ileri geri salladı. “Rahatını bozmak istemem fakat bir avukat için beni ektin ya hani. Birde iki, bebek bakıcılığı yapmak zorunda kalacağım erkeği başıma sardın.”

Çantalarımı boynumdan geçirirken sırıttım. “Hey, bu kadar öfkelendiğini fark etmemiştim.” Yanağının içini ısırırken kollarını kavuşturup gözlerini bana dikti. Ayağa kalkınca omzunu sıktım. “Biri tembel, diğeri de neşeli diye onlara bebek bakıcılığı yapacak değilsin.” Hala tatmin olmamış Leyla arkamdan iç çekiyordu.

“Allah aşkına! Şunları benden al!” “Leyla, Hineta tembel olabilir ama çok zekidir. Zor bir durumun üstesinden kim sıyrılır ve dört ayağı üzerine düşer biliyor musun?”
“Yağ! Ne olur, yalvarırım!” “Zekiler!” diye işaret parmağımı kaldırdım. “Ayrıca Alex’e karşı çok ön yargılısın.”

Somurttu. “Herkese karşı değil miyim?” “Evet, jane Austen seni görüp Elizabeth karakterini yazdı zaten.” “Dalga geçmeyi kes!” diye homurdandı.

“Alex aynı anda pek çok işi halledebilir. Zihni o kadar geniştir ve hafızası kuvvetlidir ki şaşarsın.” “Umurumda değil, beni orada çocuk gibi davranarak zor duruma düşürecek.” “Kendi okulunda ne kadar popüler haberin var mı?”

“Çocukça egosundan anladım.” Güldüm. “Çocukça mı? Alex yapmadığı hiçbir şeyle övünmez. Ne var ki her şeyi de yapabilir.”
“Neden onu bu kadar gözetiyorsun?” “Kardeşime benziyor.” Kahkaha attı. Hatta benim omzumu bile yumrukladı.

Saçlarım öne savrulurken çantalarımı daha sıkı tuttum. Etrafımızdakiler, biz yürürken irkilerek bize baktılar. Leyla duygularını yaşarken etraftaki insanları önemsemezdi. İsabettir ki, bende önemsemezdim. Bu nedenle böyle zamanlarda etraftaki insanlar için birbirini uyaran kişilere değil, kendi dünyalarında takılan iki dosta dönüşmüştük.

“Miri’ye mi!” Dedi en sonunda da. Ayakkabılarımız koridorda gıcırdıyordu. “Alakası bile yok. Miri gördüğüm en yırtıcı ve tuttuğunu koparan kızdır. Senden daha ürkütücü.”

“Neden herkes bunu söylüyor?” Daha tuhafıysa, bana göre Miri gayet tatlı ve sempatikti. Oldukça da şapşaldı?
Tamam ısrarcıydı ama sürekli yalvaran bir ısrarı vardı. Leyla yabani hayvan gibi sesler çıkartarak güldü.

“Herkes senin, sen Miri’nin emrine amadesin.” Gözlerimi devirdim. “Evet, hazır başlamışken neden biraz daha abartmıyorsun?”

“Hadi ama ikinizi tanıyan herkes gerçek kraliçenin Miri olduğunun farkında.” Kafamı iki yana salladım. “Telefonun yanında, değil mi?” Bir saniyeliğine hafızasını yokladıktan sonra gözleri tekrar bana odaklandı. “Ah, hayır değil. Sabah evde unutmuş olmalıyım.”

“Lütfen onu bir şarja tak.” Dudaklarını birbirine bastırırken arabama varmıştık. Sıkıntıyla küçük bir çocuk misali kıvrandı. “Bu imkansız.” Kapıyı açıp eşyalarımızı koyarken yüzümü ekşitip ona baktım. Devam etti. “Çünkü şarj aletimi kaybettim.”

Kapıyı dikkatle kapattım.

“Nerede yaşıyorsun sen, büyük şehir çöplüğünde mi? Bir şeylerin altındadır.” Arabaya bindik. “Mis Mic’de yapmış olabilir.” Parktan çıkarırken Leyla’ya baktım. “Michalengelo?” Kafasını sallarken dalgın bir şekilde camdan dışarıya bakıyordu. Bir eli çenesinin altındaydı. Ona attığım manidar bakışlarla bana döndü.
Tane tane konuştum.

“ Michalengelo bir kaplumbağa, Leyla. Kendi dağınıklığını zavallı hayvandan çıkartma. Eve git ve o lanet şarj aletini hangi cehenneme soktuysan bul.” “Tamam bu kadar sinirlenme. Ayrıca dostum, burada sinirli olan kişi ben olmalıyım. Başıma iki tane emsalsiz diktin”

Kurduğu cümleyle yüz kaslarım yumuşadı. Kelimelerle komik oynuyordu. Gaza basmadan önce dikiz aynasını kontrol ettim. “Hadi, çok eğleneceğine eminim.”

Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now