29. Bölüm: Duru Görü

4 2 0
                                    

Leyla sıktığı kemerini bırakıp öne doğru eğildi. “Biraz hız kurallarına uysan ölür müsün be kadın?” Kıkırdadım. “Ha, bu arada Leyla.” Dedim arabadan inmeden önce.

Onun ailesiyle kaldığı evin önüne gelmiştik. İki katlı bir evdi. İç alanı verimli kullanılmadığını rahatlıkla söyleyebilirdim.

Leylanın annesi Ceyda, leyla’nın biyolojik babası öldükten sonra, şimdiki babasıyla tanışmıştı ve bu ülkeye de böyle yerleşme kararı almışlardı.

Leyla, üvey babasını çok severdi, Max abiyi bende severdim.

Gerçi her ay düzenli olarak bir yerini kırardı ve bende Leyla’yı hastaneye yetiştirmeye çalışırdım. Bana kalırsa ciddi bir kemik sorunu vardı. Şu an da sol ayağını çatlatmıştı ve alçıdaydı.

“Hı? Ve hayır.” “Hı mı, hayır mı?” Dedim sırıtırken. Gözlerini yarıya kadar kapattı. “İnsanların sana sinirli olması, senin için hiçbir şey ifade etmiyor değil mi?” Kafamı evet anlamında salladım. “Maalesef. Ve için rahatlayacaksa, bunun üzerinde çalışmıyorum.”

İç geçirdi. “Hayrola?” Kolumu direksiyona koydum. “Şu bizim Alex dün nerede Hineta’yı kurtarmış? Benim için bir soruşturur musun?” Güldü. “Hani sen insanların işleriyle zerre ilgilenmez, o burnunu da sokmazdın?” “Bu farklı.” Manidar gözlerle bana baktı. “Ben bir fark göremedim.”

Kafamı da direksiyona yasladım. Kurcalamamam gerektiğini biliyordum. Kimse küçükken benim hayatımı kurcalasın istemezdim. Kapıyı açtı. “Neden Alex’e sormuyorsun?” Derken kapıdan indi.

“Ha bu arada,” İki parmağı ile kafasını, sonradan hatırlamışçasına gösterdi. “Akşam için sağ ol.” Dedi sinirle.

Ellerimi sarkıtıp kafamı direksiyona dayadım. Alex bir şey anlatmıyorsa kurcalamayacaktım. O anlatmak isterse, anlatması uygun düşerse anlatırdı. Leyla arkadan eşyalarını alıp kapıyı sertçe çarpınca kulaklarım basınçla titreşti. “Kafanda kıracağım o kapıyı!” diye sinirle bağırdım.

Bu da dedemden kalma bir özellikti. Kapıyı ‘yanlışlıkla’ sert kapattığımda bile dişlerini sıkarak, “Kafanızda kıracağım o kapıyı!” derdi yumruğunu sıkarken. Derin bir iç geçirirken aracı çalıştırdım. Anne tarafım duygularını uçta yaşardı. Dikiz aynamdan arkamı kontrol ettim, yalan yok bazı akrabalarım da kontrollüydü.

×××

Eve vardığımda sıcaktan yakamı çekiştirdim. Bu gün hava güneşliydi. Açıkçası kış mevsimlerinde güneşi sevmezdim. Alex’i aradım. Biraz çaldıktan sonra açtı. “Selam kaptan?”

“Alex, sen bu gün erken çık kafeden.” “Ne-neden?” dedi sesi bir miktar kalınlaşmıştı. Bunun sebebinin ne olduğunu anlayamadım.

“Sen ve Leyla için bir buluşma ayarladım. Leyla’yı arayarak detayları öğrenebilirsin veya, ona nasıl ulaşırsan artık.” Patikadan yürürken bir gözüm patikayı tarıyordu. Hala gizli buzlanmaya dikkat ediyordum. Meggy’nin dediği gibi galiba burası için bir şey yapmam icabında olurdu.

Alex ise öksürük krizine girmişti. Şu an yüzünün kızardığını tahmin ediyordum. Dişlerini sıkıyor ve kaşlarını çatıyor olmalıydı. Ciddi ve rahat, belki de daha erkeksi veya olgun bir duruş sergilemeye çalışıyor olmalıydı. Onu biraz tanıyordum. Tekrar toparlamayı başardığında konuştu. “Bir dakika, nasıl, yani-?” “İstemiyor musun?”

Hızla karşı çıktı.

“Evet, tabii ki istiyorum. Ben sadece böyle bir şey yapacağını, yani bilirsin,” “Sen, Leyla ve Hineta.” Diye ekledim. “Ah, o turuncu kafa da mı geliyor?” “Üzülme. Yine de Leyla var.” “O lanet olasının ne işi var?”

“Doğru konuş, ağzını kırmayayım.” Boğazını temizledi. “Özür dilerim. Ama cidden, o turuncu kafa olmak zorunda mı?”

“Leyla öbür türlüsünü kabul etmez.” Derin bir iç geçirdi. “Benden hoşlanmıyor...” “Evet, senden hiç hoşlanmıyor hem de.” Bir süre telefon başında sinir krizi ve ıkınarak geçirdi. Ayakkabılarımı çıkarıp eve girdim.
“Hoş geldin Eylül.” Dedi Elizabeth.

Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα