32. Bölüm: Arabadaki Gizli Silah

1 1 0
                                    

“Ama hala Miri ile görüşüyorsunuz.”
Avukat beyaz yakasını hafif bollaştırırken “Evet Eylül, ama sadece arkadaşız. Arada üniversite için benden yardım alıyor.” Dedi. Saat neredeyse 8'e geliyordu.

Alex kahvesini içerken dudakları sinsice yukarı kalkmış, bir bana birde avukata bakıyordu. Sonra doğruldu. “Benim erken çıkmam gerekiyor. Hesabı ödeyip çıkarım. Siz devam edin.”

Avukat Alex ayağa kalkarken kalktı. “Görüşürüz.” Derken elini uzattı. Alex elini sıktı daha sonra avukata sarıldı. “Her şey için bir kez daha teşekkürler.”

“Ne demek, sana verdiğim dosyaları unutma.” Alex kafasını sallarken bir tık ciddileşti. “Tekrardan çok sağ ol.” Hafif kaşlarımı çattım. Alex bana dönerken konuştu. “Şey, onun bir günlük ayak işlerini yapacağım da. Bilirsin deneyim önemli şey.”

Avukat bir süre Alex’e baktıktan sonra bana döndü. “Sakıncası... olmaz, değil mi? Nede olsa senin asistanın.” Hiç inanmamıştım fakat ilgilenmiyordum da, bağlar vesaire. Omuz silktim. “Senindir.”

Alex giderken sodamdan bir yudum aldım. İçine bir parça kesilmiş limon atmışlardı.
Bana bakarken kızıl saçlarını dağıttı. “Fena çocuk.” “Ne demek istiyorsun?” Omuz silkti. “Bilirsin, hırsı falan. Bundan bahsediyorum. Seni korkutmuyor mu?” Hafif dudaklarım yukarıya kıvrıldı.

“Onu ben eğitiyorum.” Söylediğim şeyle hafif şaşırdım. Daha önce böyle bir şey dememiştim. Aklıma iki yaşlı profesör geldi.

Birilerini eğitmenin ve onların yükselmesinin verdiği zevk.
İlk defa otorite değildim. Başta ya da korkulan değildim. Gölgelere gizlenmiş, öğrencisini destekleyen görünmez biriydim. Dudaklarımı yaladım.

Fakat bunun ayrı bir zevki vardı. Profesörün neden bu zevki kabul etmediğini anlayamıyordum.

Herkes, madem beni özel olarak eğittiğini düşünüyordu, o da bu zevki tadabilirdi. Neden itiyordu?

Getirici sorunluluklardan kaçmak.
Cevabı buydu. Bir elimi çenemin altına aldım. Bende Alex’in getirici sorumluluklarından kaçar mıydım?

Onun hakkında bilmek istemediğim ve bağ kurmak istemediğim şeyleri düşündüm. Evet, sanırım bende kaçıyordum. Karnıma derin bir çukur açıldı. Bir daha öyle bir laf etmeyecektim.

Kahvesini içti, onu denemek için bu defa önüne yem attım. “Miri yarın bana geliyor.” Yavaşça kahvesini bıraktı. “Aileyi ziyaret önemlidir.” Derken bir peçete aldı ve ağzının kenarından akan kahveleri silmeye çalışırken camdan dışarıya baktı. Bence bu bir göz kaçırmaydı.

Şaşkınlıkla boğazından geçmeyen kahveyi de ustalıkla bertaraf etmiş ve öksürmemişti. Sessiz kaldım. Sonra yavaşça konuştum. “Miri buraya benim için gelmiyor.” Hafifçe bana baktı. “Bir sorunu mu var?”
Güldü. “Beni oyuna getirmeye çalışıyorsun.”

Omuz silktim. “Seni neden oyuna getireyim?” Bana gözlerini dikip eğildi. “Bunu bana neden söylüyorsun?” “Arkadaşı olarak Miri’nin nişanına gelmek istersin belki, diye düşündüm.” Geriye yaslandı. “Blöf yapıyorsun?” “Neden blöf yapayım?” “Miri den hoşlanıp hoşlanmadığımı test etmek için.”

“Maalesef ki yanlış düşüncedesin. Seni buraya çağırma nedenim, Miri den eğer hoşlanıyorsan sana bunu söylememek ya da uygun bir şekilde açıklamaktı. Nede olsa sana borçluyuz. Eğer hoşlanmıyorsan sorun yok, nişanına gelmenden mutlu olur, du, demiştim.

Ama Miri seni nişanına çağırmadı, belki ondan hoşlandığını ve ortalığı karıştıracağını düşünüyordu?”

Bir süre sessiz kaldı. “Ortalığı dağıtacağımı mı düşünüyordu?” “Bilirsin, sen avukatsın. Çocuğu araştırabilir veya tehdit edebilirdin. Ya da Miri benim bu düşündüklerimden daha farklı bir şey düşündü. Kim bilir?” Sessiz kaldık.

Niyetim Miri ile aralarını bozma değildi. Açıkçası avukat, Miri den hoşlanıyorsa ne yapacağımı da bilmiyordum. Umurumda değildi çünkü, belki de umurumdaydı. “Çocuk tehlikeli biri mi?” Güldüm. “Saçmalama.”

Dakikalar sonra arkama yaslandım.
“Neyse. Sana bunları anlatmamın nedenini biliyorsun. Ortada öyle bir şey yoksa sıkıntı da yoktur. Seninle konuşmak harikaydı.” Dedim ayağa kalkarken. Ve yürümeye başlarken ekledim.

Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Où les histoires vivent. Découvrez maintenant