7. Bölüm: Kan Çiçekleri

34 18 167
                                    

Kahvemi içerken saat sabahın 7'sine geliyordu. Bu kaçıncı kupamdı pek hatırlamıyorum. Ekip çoktan sızmıştı. Ben en son taslağı tamamlamaya çalışsam da uykusuzluk bana da nüksediyordu. Garip garip düşünceler hayal ediyordum.

Uykusuzluk, özellikle de bana, pek çok şeyi yaptırabilirdi.

Bazen düşünüyordum da, mimarlık gerçekten değer miydi? Zor bir meslekti. Uykusuzluk... Okul... Vesaire. Daha basit bir şey okuyup günlük gülistanlık geçiremez miydim? Neden hayatın bu yolunu seçmiştim, ya da savrulmuştum? Gerçekten çok mu istiyordum mimar olmayı? Ekip çok mu istiyordu?

Küçükken hayattaki amacımı deli gibi arardım. Hayatın bağlarını, özünü kavramayı çok isterdim. Artık 21 yaşındayım ve hayattaki tek amacım hayatta kalabilmekti. Artık bağı da amacı da umurumda değildi. İçimde eskiden olan o coşku yoktu. Çoğu zaman ya sadece yorgun olurdum ya da huzurlu. Şu an en büyük amacım huzurlu olmaktı. Başarılı olmaktan da öte huzurlu. Zaten bu nedenle otoriteyi bırakmıştım.

Elimdeki, el çizimi taslağa yavaşça baktım. Eskiden... Pek çok kez kaybetmiştim. Çöküş, çöküş. Kötü hissettiriyordu. Pek çok kez istemediğim şeyleri yapmak zorunda kalmıştım. Öz güvenimi feci şekilde kaybetmiştim. Fakat insanlara karşı değil! Hiç bir zaman insanlara minnet eylememiştim. Fakat kendi içimde, kendi öz saygımı kaybetmiştim.

Kimseyle konuşmak istemezdim. Zamana ihtiyacım vardı. Nede olsa insanın kendisini çiğnemesi kolay olmuyordu. Kendi ruhunu ayaklar altına alması, ruhunun acı çekerek ölmesi ve benim kurtaramamam... Belki de o zamanlar ağır depresyondaydım? Pek çok kez ellerimin veya omzumun kırıldığı ile ilgili hayaller kurardım.

Denemişliğim de vardır. Bunları artık resim çizememek için yapardım. Mimarlık hayalimi de sonsuza kadar yok etmek için. Şey düşünürdüm, bundan sonra en çok bu bana acı verir değil mi?

O halde güzel olurdu, derdim. Her şeyi gözler önüne sermek. Konuşamadıklarımı ve bütün bu acıyı, böylesine kesin bir şekilde bitirmek. Bunları yapmak zordu. Her şeye rağmen, istemememe rağmen yapmak zorundaydım. Fakat yapamıyordum. Sürekli olarak yaşanan bir başarısızlık. Ne olursa olsun insana acı veriyordu.

Eskilerde duvarlara çığlık atmak, yumruklamak isterdim. Fakat o zamanlar bile içimde fırtınalar koparken sakin bir şekilde yatağıma oturur, duvara boş boş bakardım. Sessizleşirdim. Daha da derine giderek batan bir sessizlik.

Başkalarını üzmemek için sessiz kal. Duygularını yok et. Üzülme.

Ve sonra bunu başarmıştım. Yapamadığımda artık içimde fırtınalar kopmuyordu. Boş bir kutu gibiydim. Gözlerimin içinden bakıldığında, bedenim adeta boştu.

Duvarları yumruklama isteği yoktu. Sadece bir köşeye tekrar sessizce oturuyordum. Çok yorgundum. Ağlamam gerek, diye düşünürdüm fakat gözlerimden yaş bile akamazdı. Ruhumu kaybetmiş gibi ya da ruhum acı çekiyormuş gibi hissetmezdim. Saf bir boşluktu sadece.

Galiba artık bir ruhum yoktu. İnsanlar bana nasıl hissettiğimi sorduğunda konuşamazdım. Hiçbir şey yoktu. Haykırma arzusu, hayata tutunma arzusu, ölme arzusu. 

Doğru ya da yanlış, hayatta böyle bir şey yokmuş gibi geliyordu fakat artık ben de umursamıyordum. Yani pek çokları gibi genç ölmüş fakat geç mezara girecektim. Ellerimle burnumu sıktım. Arada bu tarz gerçek dünyada olduğumu hatırlatan şeyler yapmalıydım. Geçmişten sıyrıldım. Proje bitmişti. Kaydedip laptopu kapattım. Ve arkama yaslandım.

Ekip ya yerlerde ya puflarda ya da koltuklarda uyuya kalmışlardı. Etraf pizza ve hamburger kutusundan, kahve bardaklarından ve proje için eşyalardan geçilmiyordu. Şömine hala alev alev yanıyordu. Gözlerim anında kararırken rem uykusuna ani bir geçiş yaptım.

“Bu bir ölüm görevi. Asla başaramazsın!” dedim feryat edercesine. Kararlılıkla bana baktı. “Biliyorum.” Kafam karışmıştı. Devam etti. “Bu hayatta kalmaya çalıştığım bir görev olmayacak.” “Ne demek istiyorsun? Kafamı karıştırıyorsun?”

“Eylül, oraya ölmeye gideceğim zaten!” “Neden!?” Bana hafifçe gülümseyip omzumu sıktı.

“Bu kimsenin başarabileceği bir görev değil. Benden sonra, muhtemelen seni zorlayacaklar, sıra sana gelecek. Bende kardeşimin başarması için orada yolu açacağım. Böylece sıra sana geldiğinde başaracaksın. Kısacası yolunu açmaya gidiyorum.”

Öne doğru acı içerisinde eğildiğimde beni kendine çekip sarıldı.

“Bu güne kadar olanlardan, yaptıklarımdan ve yapamadıklarımdan sorumluyum. Ve özür dilerim. İyi bir hayat kur görevi geçince, benim adıma da...”


Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now