24. Bölüm: Sevilenler

6 5 0
                                    

Alex ve avukat beraber koridorun başında göründüklerinde hepimiz oraya doğrulduk. Avukat hala Alex’e bir şeyler anlatıyordu.

Alex pür dikkat dinliyordu. Kaç saat geçtiğini görmek için duvardaki saate baktım. Saat 1.30’a geliyordu. Alex derin bir nefes verirken “Bitti.” Dedi.

Onu bir kenara bırakarak avukata döndüm. “Alex salındı. Sorun çıkmadı ve dava kapandı. Şimdi sekreter bölümüne miktarı yatırıp sicil temizleme işlemlerine başlayalım.”

Kafanı sallarken ekibe döndüm. “Siz eve gidin. Programın gerisinde kalmayalım. Taslaklara başlayın. Biz de bitince geliriz.” Ekip isteksiz görünüyordu.

Teo’nun omzunu sıktım. “Buradaki iş bitti sayılır. Geri kalmayalım. Zaten sizlik bir durum kalmadı.” Teo bana kafasını salladı. “Hadi millet, hem Beth de merak etmiştir. Burası kaptanımıza emanet.”

Ekip teker teker Alex’e sarılırken avukatı kenara çektim. Benden uzun olduğundan kafasını eğiyordu ve kızıl bukleleri yüzünü örtüyordu.  “Bu günkü yardımlarınız için teşekkür ederim. Sizin emeğinizin karşılığını vermek istiyoruz.”

Gülümsedi. “Bir şey yapmadım, sadece yanınızda durdum. Gerek yok Miri’nin hatırına yaptım sayalım.” Kardeşime olan bu samimiyeti ve ondan bahsederken dudağının beğenme emaresiyle seğirmesi hoşuma gitmemişti.

“İşiniz sayesinde para kazanıyorsunuz değil mi? Biz mimarlar birilerine bedava ev yapsaydık komik olurdu değil mi? Sadece emeğinizin karşılığını vermek istiyoruz.” Elini kızıl saçlarına attı.

“Eylül hanım. Sizi konuşma konusunda alt ederim fakat buna hiç gerek yok, tıpkı paraya olmadığı gibi.”

Hafif üst dudağım seğirirken ona baktım. Para işlerinden nefret ederdim. Para konuşma işlerinden nefret ederdim. “Sadece basit bir istekte bulundum. Fazla zorlamayın.

Bu konuşma da uzamasın. Rahatsız oluyorum.” Adam bir süre kızıl gözlerini bana dikerek baktı. Sonra tane tane konuştu. “Miri senden para aldığımı öğrenirse beni öldürür. Kusura bakma fakat Miri den daha çok korkuyorum.”

Yüzüme hafif bir tebessüm oturdu. Gerçekten kardeşim tam bir tartışmacıydı. Bu nedenle hukuk okumak istemişti. Derin bir nefes verdim.

“Yeni mezun biri için fazla bonkör davranıyorsun.” Ellerini cebine sokarken gülümsedi. “Sende hala okuyan bir üniversite öğrencisine rağmen fazla diplomatiksin.”

“Hadi.” Alex’in sesiyle ona döndük. Ekip gitmişti. Bizim de ücreti ödemeye gitmemiz gerekiyordu. Avukatı takip etmeye başladık. Alex hafif kambur duruyordu.

Bana göz ucuyla baktı. “Kaptan... Ben cidden,” Sustu. İçinin ezildiğini biliyordum. “Hey.” Dedim yürürken. Alex hafif bana baktı. “Neden o kadar çok çiçekten bal topladığını bana söylemek istersen, dinlerim.”

Zorlamak istemiyordum, aklıma takıldığını belli etmek istemiyordum. Onu hiçbir baskı altına sokmak istemiyordum.
Fakat bu sözümle sokmuştum bile.

“Demek istediğim.” Diye devam ettim. Fakat korkuyla yutkundum. Kimseyle ciddi konulara girmek istemiyor, mesafeye önem veriyordum. Bu nedenle bu konuşmayı yapmak benim için çok zordu.

“Senin gibi sıkıcı birinin dertleri veya günlük yaşantısı beni hiç alakadar etmiyor. Ama bilirsin... Ablalar ne kadar nefret etse de ukala küçük kardeşler onlara zorla bir şeyler anlattıklarında kulak arkası etmeyi bilirler.”

Cümleyi toparlayamadığımın farkındaydım. Gergince yutkundum. Etrafa gerginlik havası yaymaya başladığımı biliyordum. Ellerim ve ayaklarım buz tutmaya başlamıştı. Bu konuşmanın içinden nasıl çıkacağımı bilmiyordum?

Keşke hiç ağzımı açmasaydım. Keşke hiç sormamış olsaydım. Şimdi nasıl döndürmem gerektiğini bilmiyordum. Ne demem gerekiyordu?

Lisedeki gibi daha kaba davranırsam işi şakaya vurup beni ciddiye almayabilirdi. Kafamda ölüm soğukluğunda düşünceler üşüşüyordu.

Gülümsedi. “Miri gibi.” Titrek bir nefes verirken göz ucuyla ona bakmayı düşündüm. “Miri... gibi. Ama seni daha az önemsiyorum. Yani bu nedenle bir gün yüzüne bile bakmayabilirim.”

Korkuyla apar topar söylediğim bu cümlelerin en çok nefret ettiğim kısmı, benim hakkımda açık vermeleri ve zayıf göstermeleriydi.

Duygusal yakınlık kurmakta gerçekten berbattım ve çokta tereddüttüm vardı. Tanıdığım herkese bir gün veda etmek zorunda kalmıştım. Bir insanla asla hayatınızın sonuna kadar beraber olmayacağınızı biliyordum.

Küçükken birileriyle yaşlanana kadar beraber olacağımıza dair hayaller kurardım. Fakat zamanla yollarımızın ve hedeflerimizin farklı olduğunu, insanların sadece kendi gidecekleri yere kadar bize yol arkadaşlığı yaptığını fark etmiştim.

Herkes bir gün gidiyordu. Geminin kaptanı ve gemi değişmiyordu, tayfa sürekli değişiyordu.

Bu nedenle insanlara hemen gidecek kişiler olarak bakardım. Ve eğer duygusal sınırı aşarsam, o insandan nefret eder ve ondan uzak durmaya çalışırdım.

Sanırım geçmişin sarsıcı yüzü tarafından kendime koruma kalkanı oluşturmaya çalışıyordum. Fakat o kadar gergindim ki bunu doğru dürüst yapamıyordum.

Alex güldü. “Güzel. Çünkü bir gün seni geçtiğimde minnet borcum kalsın istemem. Ama o zaman bile sana zorla bir şeyler anlatabilirim.”

Bu kez ona gerçekten göz ucuyla bakabildim. Kafasını kaşırken duvarlara bakıyordu. Güldüm. Ama içimden geldiği için değildi. Gergin olduğum içindi. Oysa Alex gergin havayı görmezden gelerek bana iyilik yapıyordu.

Kardeşim de böyleydi, gerildiğimi anlar ama havayı yumuşatmanın yolunu bulurdu. Annemin söylediği bir söz kulaklarımda çınladı, bir keresinde yemek masasındayken alelade bir şey gibi söylemişti fakat hala aklımdaydı.

Neden sevmekten ve sevilmekten bu kadar korkuyorsun?

Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin