33. Bölüm: Kaderin Cilvesi

1 1 0
                                    

Uyandığımda, çalışma masamda kartonların üzerinde uyuya kaldığımı fark ettim. Uyuşmuş belimi doğrulturken, boynumun tutulmuştu. Gözlerim maketime gitti.

Yutkundum fakat tükürüğüm boğazımdan zor geçti. Boğazım kurumuştu. Bir gökdelenin maketini yapmıştım. Bu gün sunum günüydü.

Kafamı, proje çizimlerimin olduğu fon kartonlarına çevirirken, tutulduğu için yarı yolda dönmeyi kesip elimle boynumu tuttum.

Boynum sertleşmişti. Esnetmeye çalışırken, ellerimin de uhu ve yapıştırıcı kaplı olduğunu fark ettim.

Masama silikon tabancasından biraz şeffaf silikon akmıştı. “Of.” Diyerek ayağa kalkmaya çalıştım. Çalışmalarda uyuya kalmanın sabahı hep böyle oflamalarla başlar ve sıkıntılar silsilesiyle devam ederdi.

Elimdeki tutkalları soymaya çalıştım.
Avukatla buluşmamızın üstünden bir ay geçmişti. Avukat bir daha benimle görüşmemişti. Sanırım trip atıyordu.

Miri ile aralarındaki mevzu son bulsa da, Miri benimle iki hafta konuşmamıştı.
Tabii ki bundan çok değerli bir ders çıkartmıştım. Ne olursa olsun Miri’nin platonik ilişkilerine burnunu sokma.

Boynumu esnetmeye çalışırken odamın kapısı tıklandı. “Gel.” Dedim kapıya dönerken. Elizabeth kapıdan içeriye gülümseyerek girdi.

Kalın, kurumuş yaprak rengi bir elbise giyiyordu. Beyaz saçlarını topuz yapmıştı. “Ah, uyanmışsın. Sunum gününe geç kalma diyecektim. Kahvaltı hazır.”

“Sağ ol Elizabeth. Geliyorum.” Dedim son kısmı, boynum tutulduğundan ıkınarak söylemiştim.

“Boynuna masaj yapabilirim. Sunumda sorun çıkmasın.” Ona bakarken kafamı salladım. Açıkçası hala, çığlık atarak evi terk etmesini bekliyordum. Fakat çoktan iki ay geçmişti bile.

Camın karşısındaki puf beyaz koltuğa otururken ellerimi indirip iç çektim. Cam bile karla kaplanmıştı. Üst kısma doğru dışarısı görünür haldeydi.

Buranın en çok kar yağışı aldığı aydaydık. Mimarlığını yaptığımız ev, bu hava şartları yüzünden beklemeye alınmıştı. Kimse bu kadar karda çalışamazdı. Zaten bunun olacağını biliyorduk ve programımıza eklemiştik.

Elizabeth nazik el hareketleriyle boynuma masaj yapmaya başlarken kafamı öne eğmiştim. Koyu saçlarımda yüzüme düşüyordu. Hafif elleri ile bu iş için biçilmiş kaftandı.

Evet belki dediği gibi onun bir şeyler elde etmesi, benim muhtaçlığıma göre ayarlanıyordu. Fakat eğer o bu kadar iyiyse, hak ettiği şeyler elde edebilmesi, alınmam gereken bir durumu ortaya koymuyordu.

“Annenler gelecek galiba, değil mi?” “Evet. Fakat henüz haber vermediler.” Dedim masajla uyuşmuş bir sesle. “Onların da elmaya ya da herhangi bir şeye alerjileri var mı?” diye sordu nazik ve bilge bir sesle.

Dudaklarım yukarıya kıvrıldı. Ona, çığlık atarak kaçmasını beklediğimden dolayı hiç elmaya alerjim olduğunu söylememiştim.
Kendisi anlamıştı. Sanırım bu nedenle bana biraz kızıyordu.

“Hayır, ailemin bir şeye alerjisi yok.” Masajı bıraktı. “Acele etsen iyi olur.” Kafamı evet anlamında sallarken ayağa kalktım. Boynumu sağ sola esnettim. Sihirli dokunuşu kendimi daha uyanık hissetmemi sağlamıştı. “Teşekkürler Elizabeth.”

Kafasını, önemsiz der gibi iki yana salladı.
Odama çıkıp duşa girdim. Çıktığımda telefonum çalıyordu. Üstümü giyindiğimden telefonu açmadım.

Kalın örgülerden oluşan beyaz bir kazak, siyah kalem bir pantolon ve bir ceket giydim. Sunumu toparlamam gerekiyordu. Zihnimde, dün yazdığım konuşmayı geçiriyordum.

Saçlarımı kuruturken telefonu elime aldım. Arayan Alex’ti. Derin bir nefes verirken saçlarımı kurutmayı bitirip topladım, daha sonra onu geri aradım. “Günaydın?” “Günler ayıyor kaptan!” Hafif güldüm.

Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now