13. Bölüm: Kaderin Oluşumu

17 11 86
                                    

Eve geldiğimde o dünkü tuhaf his hala benimleydi. İzleniliyormuş gibi hissediyordum fakat etrafta kimse yoktu.

Bazen böyle aptalca hislere kapılırdım. Yavaşça patikada yürüdüm. Kafam doluydu. Ayrıca yeni ödevimi yapmaya başlamalıydım. Bir şeyler atıştırmalı, ardından projeye başlamalıydım.

Okuldaki konuşmalar aklıma geldi, şu iki profesör anlaşılan kadroya girmişti. Ders programları daha belli olmamıştı fakat bizim derse girmeyecek gibi duruyorlardı. Anahtarla kapıyı açtım. Anında lezzetli bir koku burnumu doldurdu.

Aklıma ilk gelen, annemlerin gelmesi düşüncesiydi.

Ve bir an onları ne kadar özlediğimi hatırladım. Dayanılmaz bir şekilde onları arama arzusu kabardı. “Eylül hanım, ben Elizabeth.” Dedi yavaşça beliren kadın. Hafif dudaklarım aralanmış kadına bakıyordum.

Bu da kim?

Sen de kimsin?

Evimde ne yapıyorsun?

Beyaz saçlarını tepeden şekilli bir şekilde topuz yapmıştı. Bembeyaz bir suratı olması yanında hafif zayıftı. Oldukça zarif olduğu her halinden belliydi. 60 küsur yaşında duruyordu. Uzun mavi bir elbise giymişti.

“Merhaba?” dedim ayakkabılarımın arkasına basarak çıkartırken.

“Asistanınız bu gün başlayacağımı söylediğinden dolayı size yemek yaptım. Umarım beğenirsiniz.” Doğru ya... Şu kadını tamamıyla unutmuştum! Kapıyı arkamdan kapatırken kafamı salladım.

O tekrar mutfağa dönerken arkasından baka kaldım. Nihayetinde bu evde, annem dışında ilk kez biri mutfağa giriyordu ve annem yokken ev ilk kez böyle kokuyordu. Hafif afallamıştım.

Üst kata çıkarken, onu kaçıncı gün kovmam daha uygun olur, diye düşündüm. Çünkü aramızda bir bağ oluşabilirdi ve bu beni ürkütüyordu. Eğer kadın mesafeyi koruyana bir tipse iş süresi uzardı.

Üstümü değiştirip ellerimi yıkadım. Artık etrafta istediğim gibi hareket edemeyecektim. Ve bu beni rahatsız ediyordu. Yavaşça mutfağa indim. Orta tezgahta iki servis açılmıştı.

Anlaşılan yemeklerimi de artık yalnız yemeyecektim. Bu kadın gerçekten arkadaş mı istiyordu? İçim ürperdi. Ben o tarz bağlar kuracak son insandım nede olsa.
Ortada roka salatası duruyordu.

Bana döndü. “Size eşlik edebilir miyim? Eğer rahatsız olursanız sizden önce yerim bundan sonra.”

Şimdi suratına da öyle demek... Sıkıntılı bir halde bir süre durdum. “Bilemiyorum.” Dedim ardından da. Kafasını salladı. Bundan ne anlam çıkartmıştı acaba? Fakat bazen insanları kendi anladıklarıyla baş başa bırakmak daha iyiydi.

Bir yere oturduğumda önüme mantar çorbası koydu. “Bu günlük eşlik et lütfen.” Gülümsedi ve kendine de bir kase koydu. Ben çorbamdan bir kaşık aldığımda, “Afiyet olsun.” demesiyle çorba boğazımda kalırken “Afiyet olsun.” Demeyi başardım ve peçeteyle ağzımı sildim.

Annem, biz kardeşimle daha çok küçükken bize bütün sofra kurallarını ve adaplarını birkaç kere öğretmişti. Fakat çoğu zaman yalnız yediğimden unutuyordum. Derin bir nefes alıp tekrar çorbayı içtim. Ve damağımda eridi. Gözlerim açıldı ve ağzım sulandı.

El lezzeti inanılmazdı. Anneminkisiyle eş değerdi. Yutkundum. Ve içmeye devam ettim. Yemek yerken genelde sessizdim. Fakat kadın anlaşılan o ki değildi. “Akşamları saat 12 gibi çıkacağım konusunda anlaştık.” Ona baktım. “Sizin için bu zor olmasın?” Gülümsedi.
“Buraya yakın bir yerde oturuyorum, yürüyerek 10 dakikalık mesafede.”

Korkutucu bir yakınlık!

“Pekala.” Dedim, fakat yine de bu konuda şüpheliydim yaşlıların daha çabuk uykusu gelmiyor muydu nihayetinde?

Bana göre bu daha bitmemiş bir mevzuydu. Gelecekte saatler için esneklik isterse bunun üzerinde konuşabilirdik. Ne kadar çabuk yorulduğu hakkında bir fikrim yoktu fakat zamanla anlayınca ortada buluşabilirdik. Durdum. Güya ben bu kadını kovacaktım.

“Ücret olarak.”

“Asistanınızla konuştuğum gibi ek ücrette de gerek yok.”

Allah Allah? Diyerek tek kaşımı kaldırdım. Bu kadın bir de geçmişin ajanı çıkarmış. Ne gülerdim o zaman. Fakat böyle bir şey olması imkansızdı. O nedenle rahattım.

Kadın çorba kaselerimizi aldı ve ana yemeği koydu. Etli bir yemek ve yeşil renk bir pilav vardı. Yanına da vişne suyu koydu.

“Bunu kendiniz mi yaptınız?” Kafasını salladı. “Sabah ağaçtan topladım. Mutfağınız çok güzel ve kullanışlı.” “Ah... Teşekkürler.” “Rica ederim. İstediğim kadar şey kullanabilir miyim?”

“Evet, elbette. Ayrıca bir ihtiyaç listesi hazırlarsan alabilir ya da ücretini bırakabilirim.”

Kafasını salladı. Yemek te çorba kadar inanılmazdı, fark etmeden hızlı bir şekilde bitirdim ve ikinci tabağımı aldım. Bu kadar lezzetli olacağını hiç düşünmemiştim. Et ağızda dağılıyordu ve sos yayılıyordu... Alex bu kadını nereden bulmuştu?

“Komşularla daha tanışmadım.” Yutkundum. “Bende.” Kaşlarını çattı. “İhtiyacım olmadı.” Diye ekledim benden cevap beklediğini fark ettiğimde. “Ben tanışabilir miyim?” “Bana bulaştırmamak şartıyla, evet. Fakat hiçbir şekilde benimle temas etmelerini istemiyorum.”

Tek kaşını kaldırsa da kafasını salladı. Dediğim gibi her yakın bağ bir sorumluluktu. Ve ben zamanında taşıyamadığım çok sorumluluk almıştım. Yutamayacağım lokmalar boğazımda dizilmişti.

Yemekten sonra çalışma odasına gideceğimi haber vererek yukarıya çıktım. Karnım uzun zaman sonra ilk kez bu kadar iyi doymuştu. İkimizin iyiliği için de bu kadın bana fazla yaklaşmazsa iyiydi. Böylece daha uzun süre yemek yiyebilirdim. Malzemeleri çıkarırken annemi aradım. Telefon birkaç kere çaldı.

“Alo annem?” “Efendim kızım?” “Ne yapıyorsunuz?” “İyi bildiğin gibi, bir şey yok yani.” Dedi, sesi iyi geliyordu devam etti. “Sen ne yapıyorsun?” “Alex ile bu gün ev için bir yardımcı ayarladık.”

“Hım, nasıl biri?” “Bilmiyorum. Fakat el lezzeti iyi. 60 yaşında kocası ölmüş...” “Allah Allah, neden o yaşında çalışıyormuş?” “Yani bende sorguladım, Alex yalnız olmak istemediği için olabileceğini söyledi.”

“Ona zor gelmesin?” Aynı soruları bende düşünmüştüm. Bu da beni annemin kızı yapardı. “Göreceğiz. Sizin işler nasıl gidiyor?” “Eh, gidiyor işte. Döndük şimdi eve. Yemek yiyeceğiz. Birkaç hafta sonra kardeşinin yanına gitmeyi düşünmüyorum.” “İzniniz var mı?” dedim şaşkınlıkla.

“Evet, yeni çıktı. Ondan sonra da sana gelsek diyorduk. Müsait olur musun?” “Birkaç ay sonrasını kestiremiyorum. Fakat ev sizin.” “Kızım evi ne yapalım biz?” “Olmaya çalışırım o halde, babam nasıl?” “O da biriyle görüşüyor, iyi yani.” “Selam söylersin.”

“Tamam, haber et.” “Olur, görüşürüz.” Dedim telefonu kapattım. Ve laptopu aldım. Demek birkaç ay sonra gelmeyi düşünüyorlardı. Derin bir nefes aldım ve ödevin taslağını çizmeye koyuldum.








Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now