34. Bölüm: Güçsüz Ruhlar Sergisi

5 1 1
                                    

Bu defa şakaklarına masaj yapan bendim. "Pekala." Dedim. O sessizliğe bürünmüş sadece bana bakıyordu. "Pekala, bu,"

Ellerimi zaten dağılmış olan saçlarımdan geçirdim. "Yıllarca öldüğünü sandım."

"Özür dilerim. Ama bu gerekliydi. Ben seni bir daha bulmaya başlayana kadar, sen çoktan ülkeden gitmiştin. Ardından seni aramaya başladım. Bütün dünyada, senelerce."


Yutkundum. "Bu, yani bana biraz zaman ver." Ellerini gevşekçe ovuşturdu. "Evet. Anlıyorum." Dedi çok hafif bir sesle. Gözlerimi yumup alnımı masaya bastırdım. Kendini ölü gibi gösterip kayıplara karışmıştı.

"Peki ya abin?" dedim buruk bir sesle. "Ondan haber alamadım." "Ah." Güldü. "Yalan söylüyorum. Tabii ki aldım." Kafamı kaldırıp, felç kalmış yüzümü ona gösterdim. Gülmeyi kesti.


Hafif ağzını büzerken arkasına yaslandı. "Üzgünüm. Hassas durum hassas vaziyet. Kusuruma bakma. Bazen kötü davranabiliyorum. Sadece gerginliğini almak istemiştim."

Kafamı tekrar masaya dayadım. "Beni nasıl aradın?" Nasıl kaçtığı kısmını çözmüştüm. Sırada bu kısım vardı. Bunca zaman öldüğüne inanarak kabuslar gördüğüm birinin, aniden yaşıyor olarak karşıma dikilmesi çok tuhaf bir histi.


"Abimi buldum. Kendisi bir gazeteciyi. Özel bir şirkette çalışıyordu. Eğitimimle ilgilendi ve şirkete girdim. Ardından abimle dünyanın 4 bir yanından haberler almak için bir fikir attık ve muhabir ben oldum. Bu sayede dünyanın her tarafında seni arayabiliyordum. Ayrıca dünyanın sorunlarını görüp, kendi haber kaynağıma da aktarabiliyordum. Bazen, bazen öldüğüne dair bir inanca kapılıyordum ama iş beni bağlıyordu. Ve seni aramazsam, o zaman ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bu nedenle aramaya devam ettim."


Güldü. "Gerçi internette arasam daha çabuk ulaşırdım. Ama bizim gibi bir geçmişe sahip olunca hiç ünleneceğin aklıma gelmedi. Oysa sen oldukça açık bir şekilde mesaj gönderiyormuşsun."

Neden hiç aklına gelmemişti?

"Aklıma gelmedi çünkü ben ismimi, kısacası kimliğimi değiştirdim." Masada bir sürtünme sesi gelince kafamı kaldırdım. Ahşap masada bir kart duruyordu. "Senin de kimlik değiştireceğini düşünmüştüm."


Yavaşça kimliğini aldım. Ferhat Koç. Bu da kim. Elim kimliğinde gezinirken devam etti. "Abim de değiştirmişti. Onun soy ismini aldım. Hikayeme devam edecek olursak, seyahatlerimden birinde, uçakta iki tane yaşça ileri ve bilgin adam gördüm. Bir üniversite hakkında konuşuyorlardı. Bu üniversite. Onlarla muhabbet ederken, seni ve eğitmenini duydum. Onlarla konuşmaya devam edip bir haber yaptığımı söyledim.


Böylece bana okul için her gün izin çıkarttılar. Bende haftalardır seni okulda arıyordum. Bilirsin kampüs devasa."

Ağzım açık ona bakıyordum. "Biliyorum, pek dürüst bir iş olmadı." elleriyle yüzüne bastırdı. "Çabalıyorum ama bu kadar sırla-" Dürüst olmak zordu. Ne demek istediğini biliyordum. Ne hissettiğini biliyordum. Ne yaşadığını biliyordum. Çünkü aynılarını ben de yaşıyordum! Öylece onun gözlerine bakabildim.


Kimliğini ona uzattım. Bir süre bana baktı. Gözleri küçüklüğümüzdeki gibiydi. Biraz daha keskinleşmişti fakat aynı sayılırdı. "Bir şey demeyecek misin?" "Ben, sunuma yetişmeliyim." Göz ucuyla sunumuma baktı.

"Seni bulmak için bütün dünyayı aradım. Karşılığında bir iki laf söylersin sanmıştım." Kimliğini alırken güldü. "Oysa sadece darp edildim." Gözlerindeki kırıklardan, ne kadar hayal kırıklığına uğradığını görebiliyordum. Fakat ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne demem gerektiğini? O bunu uzun zamandır planlamıştı, oysa benim nutkum tutulmuştu.

Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now