9. Bölüm: Kaderine Dayananlar

27 14 74
                                    

Dekanın gönderdiği tiplerin fotoğraflarına baktım. Gidip onları alayım bari, diye düşündüm.

Yavaşça doğrulup kapıyı açtığımda arabadan uyarı sinyalleri gelmeye başladı. Kontağı kapattım.

Hava bu gün de güzeldi fakat düne göre yavaşça soğuduğu söylenebilirdi. Keza ağaçlar da bunun farkındaydı.

Kontrollerden geçerek hava limanına girebildim. Pek çok insanın yanından sıyrıldım. Anlaşılan bizim uçak inmişti. Dikkatli bir şekilde insanların yüzlerine bakmaya başladım.

Fakat iki profesörü de henüz göremiyordum? İlerlemeye devam ettim. 20 dakikanın sonunda bir kafede iki ihtiyar gözüme çarpınca durdum. İkisinin saçlarına da aklar düşmüştü. Biri hafif yapılı diğeri ise dal gibiydi. Tek gözüm seğirdi.

Onları bulabileceğim açık bir yerde durmak yerine- ki beni aramalarını ya da çıkışa gitmelerini söylemiyorum bile- en kamufle olabilecekleri yer olan kafede mi oturmuşlardı!? Bu nasıl bir bulunacağına dair öz güvendi.

Sabır...

Sinirle dükkanın iki kapısını da iterek açtım ve gözlerimi direk ikisine kestirdim. Oldukça kalabalık bir kafeydi. Beyaz teması insanı ayrı bir huzursuzluğa hapsediyordu.

Kollarını kavuşturma, kollarını kavuşturma.

İkisinin önünde durdum. Dikkatleri bana çevrilince hafif kafamı salladım. “İyi günler efendim. Ben sizi karşılayacak olan öğrenciyim. Dekan bey gönderdi. Eylül Aymaz.”

Hafif güldüler. “Bizde seni bekliyorduk.” Dedi biri.

Beni. Mi. Bekliyordunuz!?

Kafeden çıkarken konuştum. “Sizi ararken harcadığım vakti göz önünde bulundurursak, epey bir beklettim sizi.”

Bana bakmasalar da göz mimiklerinden gözlerini kıstıklarını gördüm. “Eylül’dü değil mi? Hangi fakültedesin.”

“Mimarlık efendim, sizde sanırım mimarlık fakültesinin profesörleri olmaya aday kişiler olmalısınız.” Daha da gıcık kaptıklarını hissediyordum. Hafif bir nefes verdim. Yine başa geçmeye çalışıyordum.

“Demek istediğim, dekan size epey bir değer veriyor gibi duruyor. Yeni profesörlerimsiniz diyebilir miyim?”

“Daha belli değil. Hala değerlendirme aşamasındayız.” Öbürü “Konuşma adabına bakılacak olursa bir şirkette stajyer olarak çalışmaya başlamışsın.” Arabayı açtım. “Evet, öyle de diyebiliriz.” İkisi de arkaya oturdu. Bende otoparktan çıktım.

Saat 2 ye geliyordu. Biri, “Oo, buraları görmeyeli uzun zaman olmuştu.” Dedi. Diğeri de güldü. Hafif kaşlarımı çattım. Buralı mıydılar?

Diğeri “Pek konuşkan değilsin Eylül. Fakat tebrik ederim iş sektörüne ilk adımını atmayı başarmışsın. Hangi şirket?” “Ah... Aslında pekte bir şirket değil. Henüz bir toplum.” Diğeri “Anladım.” Dedi. Dakikalar sonra sessizliği bozan ben oldum.

“Efendim, üniversitede çalışmayı seviyor musunuz?” “Elbette, mimarlığı çok seviyorum fakat öğrencilerin gelişimlerini izlemek, onlarla yeniden hayata tutunmak daha özel.”

“Hım.” Diye ses çıkarttım. diğeri “Ne oldu, toplumunu bırakıp üniversite de mi çalışmak istiyorsun?” “Emin değilim.” “Üniversitede ders vermek bile her baba yiğidin harcı değildir. Çok zor bir mecradır. Uzun yıllar ve tecrübe ister. Yanlış anlamanı istemem fakat tutunabilmişken toplumunda kalman daha iyi olur.”

“Düşüneceğim.”

Üniversitenin bizim fakültesine doğru yol almaya devam ettik. Oldukça geniş bir kampüstü nede olsa. Arabayı park ettiğimde beraber içeriye girdik. Dekanı arayarak geldiğimizi haber verdim ve onlara eşlik ettim. Dekanın kapısını çaldığımda içeriye girmemiz söylendi.

Kapıyı açtığımda Dekan bey ayaktaydı. “Hoş geldiniz. Yolculuğunuz nasıl geçti?” dedi. Bense hafif selam verdim ve odadan çıktım. Derse geç kalacaktım bu gidişle. Koşarak ilerlemeye başladım. Havam da bir yere kadardı.

Amfiye nefes nefese adım attığımda daha dersin başlamadığını gördüm. Ve gözüm içerideki, Leyla ve Alex’e kaydı. Alex’in etrafı her zamanki gibi kalabalıktı. İnsanları kendine çeken bir sosyalliği vardı nede olsa. Leyla ile konuşuyor olsa da, Leyla da ondan bir o kadar etkilenmiş... Durmuyordu.

Leyla’nın umurunda bile değildi. Hafif güldüm. Alex’in bile zorlu rakipleri vardı galiba. Sessizce bir yere yerleşmeye giderken Alex “Kaptan!” diye tok sesiyle seslendi.

Hafif ona döndüm. Anlaşılan Leyla ile bağ oluşturmak için sıradaki kozu bendim. Diğer gurubu bırakmak istemediğinden ve Leyla’yı yanında sürükleyemeyeceğinden de benim ona gelmemi istiyordu. Huyum kurusun, ben kimsenin ayağına gitmezdim. Gelmeyeceğimi anlayan Alex hiç bozuntuya vermeden devam etti. “İşler tamam. Baş mimar olarak biraz sonra oraya gideceğim.”

Pek çok kişi onun bu aşırı gururlu ve benmerkezci tarafından iğrenip, ona kötü kötü baksa da, altından ona imrendikleri ve belli bir merak duygusu hissettiklerini biliyordum. Elimle tamam işareti yaptım. Fakat gözleri gün ışığı gibi parlıyordu. Tek kaşım seğirirken “İyi iş. Alex.” Dedim. Benden lafı kapan Alex hemen havalı bir pozisyona geçti.

İnsanların şimdi ona olan ilgisi, özellikle Leyla’nın merakı artmıştı. Hala gözüm seğirirken sıraya oturdum. Bu çocuk resmen benim üstümden geçiniyordu. Dizlerimi ovuşturdum. Bu gün içimde garip bir his vardı. Fakat ne olduğunu bilmiyordum. Sanki... Hava bile bir tuhaftı bu gün?

Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Where stories live. Discover now