1. Bölüm | Gözlerini Aç

363 29 49
                                    

Apocalyptica - Hole in My Soul

Apocalyptica - Hole in My Soul

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

⚔️

NAZ

Göğsümün içinde yanan ateş, aniden harlayarak zihnimdeki bütün kelimeleri, ruhumdaki bütün güzellikleri, bedenimi ayakta tutmayı sağlayan bütün o muhteşem yapıyı dağıtmak için nefretle ve öfkeyle, kızgın bir hayvan gibi gürlüyordu. Saç tellerimin her birinin dahi kafamın üzerinde ağırlık yaptıklarını hissettim; sırtıma tıpkı koskoca bir yük gibi binmiş düşünceler yüzünden olduğum yerde doğrulamayacak haldeydim.

Güneşin pasparlak doğduğu yerde bile kendimi karanlıkta bulabilmeyi nasıl başarıyordum?

Tabanı çamura bulanmış, bir daha giyemeyeceğimi tahmin ettiğim beyaz spor ayakkabılarımı kapının önünde çıkardım ve hafif ıslak olan çoraplarımla, dokuz aydır bize yuva olan yazlık evin soğuk fayansının üzerinde terlik giyme gereksinimi duymadan doğrudan odama doğru ilerledim. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum fakat sabah olmak üzereydi. Karanlık koridordan geçip dik ve dar basamakları tırmandım; Nehir hâlâ uyanıktı. Aralık kapısının arasından sızan sarı ışık, masasının üstündeki gece lambasından dışarıya kadar taşıyordu.

Derin bir nefes aldım, her ne kadar arkadaşımın beni beklediğinin farkında olsam da, şu anda onunla konuşacak kadar güçlü hissetmiyordum kendimi. Her zamanki gibi koskoca bir karmaşanın içine patır kütür dalmıştım; en güvendiklerim sanki kolumdan tutup sertçe beni tehlikenin göbeğine çekiyordu.

Aslında zaten orada olduğumu ne zaman anlayabilecektim?

Belki de bütün bu tehlikeyi yaratan bizlerdik ama başkalarına suç atarak kendi vicdanlarımızı bu şekilde rahatlatıyorduk, kim bilir.

Ceketimi çıkartıp sandalyenin üzerine bırakmış, düşüncelere boğulmuş bir şekilde yatağımın ucuna öylece oturuvermiştim. Kapüşon takmış olmama rağmen saçlarımın ön kısmı nemliydi ve sebebini bilmediğim bir şekilde kıyafetlerim çok kötü kokuyordu.

"Naz?" Nehir, kapıyı tıklattıktan hemen sonra benim bir şey söylememi beklemeden küçük bir tereddütle içeriye girmişti. Beynimi kemiren birbirine geçmiş kelimelerin buldukları bütün boşluklardan sızarak beni terk etmesini diledim ve her şeyin yolunda olduğunu belirtmek istercesine sahte ama bir o kadar da içten bir gülücüğü suratıma yerleştirdim. "Saat sabahın dördü, neredeydin?" diye sordu, fısıldayarak. Babamla Sedef Teyze uyuyorlardı ama yaşlarından dolayı en küçük bir sese bile uyanabilecek potansiyelleri de vardı.

Parmaklarımı, taş gibi sertleşmiş olan saçlarımın arasından geçirip onları kafamın gerisine atmaya çalışırken, "Uyuyamayınca yürümek istedim," diye yalan söyledim. Artık bunu yapmak beni eskisi kadar rahatsız etmiyordu.

Zira Nehir, beni doğduğumdan bu yana tanıyan biri olarak sesimden, bakışımdan, kelimeleri kullanış biçimimden ona gerçeği söyleyip söylemediğimi rahatlıkla anlayabilirdi; fakat eğer bir şeyi saklıyorsam, mutlaka bunun için geçerli bir sebebim olduğunu da her zaman bilirdi. Birbirimize karşılıksız bir güven duyuyorduk.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin