12. Bölüm | Kibrit

3.4K 235 948
                                    

Diary Of Dreams - She And Her Darkness

❄️

ULAŞ

Karanlık.

Çok karanlık.

Duvarlara yansıyan ayak sesleri, binaya çarpan haşin yağmur damlalarının sesiyle harmanlaşıp düzensiz bir ritim oluşturuyor. Başka bir zihnin topraklarında, başka bir bedenin kemiklerine karışmışım. Kan pompalayan kalbinin, göğüs kafesinin parmaklıklarına çarpışını hissedebiliyorum; alıp verdiği nefeslerin her biri, beni hayatta tutan damarlarımın arasına dökülüyor.

Onun her hücresini, ruhunun saklı kalmış gizli parçalarını, sanki dünyaya gelişimin sebebiymiş gibi çaresiz ve umutsuzca bütün uzuvlarıma kadar duyumsuyorum.

Zifiri karanlığın ıssız koridorlara döküldüğü sıralarda, adım sesleri düşüyor kulaklarıma. "Bu saate kadar çalışacak ne vardı acaba?"

Dudaklarının arasından çıkan tınısında, kapana kısılmış bir telaş yatıyor. Düşüncelerine bulanmış sitemi, hoş bir isyanın ufak bir parçası sadece. Tatlı bir kırgınlık ateşi içinde cayır cayır yansa da, o, bunun hemen geçeceğini farkında.

Boş koridorda yürümeye devam ediyor; dikkatini dağıtmak için gözlerini etrafta gezdiriyor. Boş masalar, kapalı bilgisayar ekranları, bitmesi için yarına bırakılmış dağınık dosyalar... Koridorun sonunda, aralık bırakılmış bir kapı var. Ben onun zihninde ilerliyorum oraya, geçmişinin tozlu perdeleri gözlerimde can buluyor.

"Baba..." diye sesleniyor, daha içeri girmeden. Babasının sesini duyacağına emin, harfleri etrafta yankılanıyor. "Mesajımı görmedin mi? Yemeği kaçırdın." Yüzüne tembel bir sırıtış yayılıyor bunu söylerken. Gülümseyişiyle birlikte, bu sefer benim içimde bir yangın çıkartıyor. "Annemin asık suratıyla bir hafta uğraşmak zorunda kalacaksın."

Kapının küçük aralığından mavimsi bir ışık yansıyor, buna çok alışkın. Ardından, seviyeli bir şekilde artan gök gürültüsü yürüdüğü zeminde bir devinim yaratıyor. Hafif bir viski kokusu duyuyor, ama belli belirsiz. Kaşları ağır çekimde çatılırken, tınısına kapılan telaş bir zehir gibi vücuduna yavaş yavaş yayılmaya başlıyor.

Ardından sorarcasına, tekrardan sesleniyor. "Baba?"

Herhangi bir cevap beklemeden, tuhaf bir korku fırtınasına kapılıp, aralık kapıyı eliyle itiyor. Gıcırtılar eşliğinde açılan kapı, yıllardır aşina olduğu bu çalışma odasını bütün ihtişamıyla gözlerinin önüne seriyor. Cama vuran yağmur damlalarının sesi çok keskin, bulutlar sanki şehirden hınç alıyor, yumruklar savuruyor.

Mantığımı, tıpkı bir çöp gibi buruşturarak kenara atan gözleri, odanın içinde aceleyle turluyor. İçerisi karanlık; siyah, belli belirsiz görünen eşyaları boyamış durumda. Hemen kapının karşısındaki büyük çalışma masası, üzerinde ise ilk bakışta dikkatleri kendine çeken kristal viski bardağı... Onun, zihninin kör topraklarında yetişen soru işareti, benim ruhuma ayna tutuyor.

Bu garip. Çünkü ruhuma tuttuğu aynada gördüğüm şey, ondan başkası değil.

Kahvenin tonlarına bürünmüş badem rengi gözlerinin küçük gezintisi, çalışma masasının yan tarafında, yerde hareketsizce yatan bedende son buluyor. Aklına izinsizce sızdığım, bütün iplerini teker teker parmaklarıma doladığım o güzel kadının içinde kopan anlık çığlık, benim vücuduma dalgalar halinde yayılmakta.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin