32. Bölüm | Soğuksu'nun Sırrı

382 39 109
                                    

Disciple – Things Left Unsaid


"Beni duyabilenlere söyleyeceğim: Umutsuzluğa kapılmayın. Şu an üzerimizde dolaşan acılar, aslında açgözlülüğün kayboluşundan başka bir şey değildir. İnsanlığın gelişmesinden korkan adamların öfkesidir. Bu adamların öfkesi geçecek, diktatörler ölecek, insanlardan aldıkları güç yeniden insanlara dönecek ve bu insanlar öldükçe, özgürlük hiç kaybolmayacak... Kendinizi bu anormal adamlara – makine kalpli, makine düşünceli, makine adamlara teslim etmeyin! Sizler makine değilsiniz! Sizler sığır değilsiniz! İnsansınız! Siz insanlar, bu hayatı özgür ve güzel yapabilecek, hayatı harika bir maceraya dönüştürecek güce sahipsiniz."
Charlie Chaplin


❄️

NAZ

Bufavento havaalanının yüksek duvarlarında yankı yapan anons sesleri, etrafta ellerinde bavullarını sürükleyen kalabalığın, yeni bir yola çıkmanın heyecanını taşıyan karmaşık gürültüsü birbirine karışıp koskocaman bir kaos yaratıyordu. Bu saatten sonra neyin doğru, neyin yanlış olduğunu fark edemeyecek durumdaydım. Ama artık en azından gerçekleri biliyor ve yapmam gerekeni yapıyordum.

Nehir'i kurtarmanın tek yolu bu.

Babamla Sedef Teyze'yi yolcu etmek için buradaydım, check-in yapmaları için onlarla beraber uzun bir kuyruğu anımsatan sıraya girmiştim. Birkaç metre ilerideki reklam panosuna öylece boş boş bakıyor, düşüncelerimin beni esir almasına ve baştan aşağıya sarmasına izin veriyordum.

"Naz, emin misin kızım?" diye sordu Sedef Teyze, boğuk bir ses tonuyla. "Kaçıp gitmekle, Nehir'i orada tek başına bırakmakla ne kadar iyi yapıyoruz, bilemiyorum."

Burnumdan uzun soluklu bir nefes bıraktım. Onları ülkenin güneyine, Peri isimli yazlık bir kasabaya gönderiyordum. Savaş bitiminden sonra da Nehir'i alacak, beraber onların yanına gidecek ve uzun bir süre rahat, tehlikeden ve karanlıktan uzak, huzurlu bir yaşam sürecektik. Herkesi korumanın tek yolu buydu.

"Eminim," dedim kafamı sallayarak kendimden oldukça emin bir ifadeyle. "Siz hiç merak etmeyin, her şeyi halledeceğim."

"Bize hâlâ her şeyi anlatmadın."

"El çantanıza bir kitap koydum, altı çizilmiş kısımları dikkatlice okuyun." Omzumdaki ağır çantayı çıkartıp babamın tuttuğu valizin üzerine koymuştum. Sıranın onlara gelmesine son iki kişi kalmıştı ve artık çok zamanımız yoktu. "İçinde de kitap dışında bilmeniz gerekenleri yazdığım bir mektup var. Her şeyi orada detaylıca açıkladım. Merak etmeyin, öğrendiğiniz zaman siz de bana hak vereceksiniz."

Babam, bana endişeli bir bakış attı: "Kendinize çok dikkat edin, olur mu?"

"Ederiz babacığım."

Korku etimi kemirirken, onlara bunu fark ettirmemek için elimden ne geliyorsa yapıyordum. Saatlerdir yüzüme taktığım maskenin haddi hesabı yoktu ve artık rol yapmaktan gerçekten çok yorulmuştum. Her şey yolundaymış, her şey kontrol altındaymış gibi davranmak o kadar zordu ki...

Bütün cesaretimi toplayıp, ikisine de gülücükler saçarak yanaklarından öptüm. Artık vedalaşma vaktiydi. "Ben şimdi gidiyorum, ama birkaç gün sonra Nehir'i de alıp geleceğim. Peri'ye varınca beni aramayı unutmayın. Gideceğiniz adresi telefonlarınıza yolladım, havaalanından inince taksi şoförüne gösterirseniz sizi götürür."

Onları orada bırakıp, Soğuksu'ya geri dönmek için babama ait olan arabaya binmiş, Bufavento Havaalanından çıkıp birkaç kilometre ilerledikten sonra trafiğin olmadığı bir yolda kenara çekmiş ve yarım saat boyunca âdeta ağlama krizine girmiştim. Nasıl gelecektim bunca şeyin üstesinden, hiç bilmiyordum. Sadece bunun, yaptığım bütün fedakârlıklara değmesini istiyordum.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin