4. Bölüm | Düşmandan Gelen Tehdit

4.8K 380 528
                                    

Breaking Benjamin – Never Again

❄️

NEHİR

Canınızdan çok sevdiğiniz bir insanın hayatı tehlikede olsaydı eğer, birini öldürür müydünüz?

Ben öldürürdüm.

Sıkıca tuttuğum bıçağın kabzası avuç içlerime binlerce iğne batıyormuş hissini veriyordu. Soğuk metal, sert deriyi katman katman keserek bana arkası dönük olan adamın boynuna girerken, zihnimin içinde âdeta bir şeyler çığlık atmaya başladı. Boğuk ve acı dolu bir inlemeye karışan öksürük sesleri kulaklarıma işledi; bedenim, yapmış olduğum şeyden dolayı titrekti.

Naz'ı korkutup, onunla şakalaşabilmek ve hayatımızı biraz daha normale indirgemek için evin arka bahçesinden salona girdiğimde, bağırışları duyar duymaz hiç düşünmeden mutfakta gözüme kestirdiğim büyük bıçaklardan birini alarak dışarı çıkmış, tereddüt bile etmeyerek arkadaşımı öldürmeye çalışan bu siyah pelerinli adamın boynuna keskin metali saplamıştım. Başka çarem yoktu.

Arkadaşımı kurtarmak zorundaydım.

Öksürüklerinin arasından kısık kısık nefes almaya çalışan Naz, şaşkın ve korku dolu olan gözlerini benimkilere dikti. "Nehir..."

Hiçbir şey diyemedim. Tuttuğum bıçağın kabzasını aniden bırakarak siyah pelerinli adamdan uzaklaşmaya çalıştım; o ise olduğu yerde sarsılarak, irileşmiş irisleriyle ve ardına kadar açılmış ağzıyla birlikte, işkenceye maruz kalmış biri gibi ortamıza yığıldı. Boğazını yaran bıçağın hiçbir yerinden kan çıkmıyordu ancak ben, bunun normal bir insana yapılmasının üzerine etrafın kan gölüne döneceğine son derece emindim.

Ulaş ve arkadaşları da böyle miydi? İnsan dışı, doğaüstü güçlere sahip olan tuhaf yaratıklar mıydı onlar da? İnsan bedeni içine sıkışmış kötü ruhlar, nefretin hırsını kanlarına enjekte ederek bu soğuk şehrin sokaklarına sinmişler, etraflarına ölüm yayıyorlardı.

Yerde yatan adamı görüş alanımdan çıkartabilmek için verdiğim büyük uğraşın sonucunda kafamı Naz'a doğru çevirdim ve kısa bir süre herhangi bir hasar olup olmadığını anlamak için gözlerimi üzerinde gezdirdim. "İyi misin?" diye sordum; şaşkınlığın ve ne yapacağımı bilemememin verdiği telaş sesime yansıyordu.

Naz, duvardan yardım alarak ayağa kalktığında, başını beni onaylarcasına aşağı yukarı salladı. "Hı-hı."   

Fırtınaya kapılmış kuru bir yaprak misali düşüncelerimin rüzgârı içinde uçuşup duruyordum. Sanki arkadaşımla beraber güneşli bir yaz gününde birlikte dolaşırken, aynı anda karanlık bir çukur ikimizin de üzerine devrilmiş gibiydi. Farklı farklı şekillerle aynı olayın içinde bulmuştuk kendimizi. Ne bu karanlık çukurdan dışarı çıkabilmek için birbirimize yardım edebiliyor, ne de bulunduğumuz ortama alışmaya çalışıyorduk. Bizi terk eden aydınlığa tekrardan kavuşabilmek için yaptığımız bütün uğraşlar boşunaydı.

Naz'la birlikte, yerde acı içinde iki büklüm olarak yatan baygın adama bakıyorduk. Ölmüş müydü? O gece, Ulaş'ın da bu siyah pelerinli adamlardan birinin boynuna levye geçirdiğini hatırladım ancak o adam, bunun aksine saniyeler içinde buharlaşarak yok olmuştu.

Sağ elimi telaşla kabanımın cebine atarken, "Ben ambulansı arayacağım," diye mırıldandım. Yapmaya kalkıştığım şeyin doğru olup olmadığını çok da umursamamıştım. Zaten suçluluk duygusu bedenimi kaplarken, mantıklı olan çoğu düşüncemin üzerini kapatarak beynimi istila ediyordu. Her ne kadar arkadaşımın hayatını kurtarmış olsam da, yaptığım bu şey oldukça canice ve hastalıklı duruyordu benim gözümde.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin