18. Bölüm | Okyanus Işıkları

3.1K 186 937
                                    

Demon Hunter - I Will Fail You

❄️

NEHİR

"Suyu hissedebiliyor musun?"

Elimde tuttuğum sararmış sayfaların üzerinde gözlerimi dalgın dalgın gezdirirken, Berk'in salonda dolanan tok sesi, kulaklarımdan zihnime geçerek yırtıcı düşüncelerimin önüne tuğladan bir duvar çekmişti. Gökyüzünden düşen yağmur damlalarının, bahçe kapısına vurduğu sert tokatlarının eşliğinde, sanki intihar melodisinin saklı notalarını işitmişçesine gözlerimi kaldırıp onlara baktım. Ortadaki dikdörtgen, kahverengi sehpanın üzerine bir bardak su koymuşlardı ve Berk'le Naz karşılıklı bir şekilde yerde oturuyorlardı. Maddeleri hareket ettirmeyi öğrendikten hemen sonra, arkadaşıma su elementine hükmetmeyi de öğreteceklerdi ama bu, diğerlerinden biraz daha zor olacağa benziyordu.

Karşısındaki bardağa yavaşça yaklaşan Naz, gözlerini iyice kısıp içindeki suya odaklandı ve birkaç saniye sonra, "Kusura bakma ama bir bok hissedemiyorum," diye mırıldandı, bıkkınlık içeren bir ses tonuyla. "Yoruldum."

Saatler akşamın onunu gösteriyor, akreple yelkovan, arkalarından bir şey koşturuyormuşçasına hızla ilerliyordu sanki. Şehre düşen karanlık, içimizdeki ışıkları birer birer söndürmüş, bizi yakıcı evrenin siyah boşluğuna düşürmüştü. Aklımı hiçbir yere veremeyecek, hiçbir şeye özenle dikkat edemeyecek kadar uykusuz ve güçten düşmüş gibi hissediyordum kendimi.

Ormandan çıktıktan hemen sonra benim eve gelmiştik ve uzun süredir de buradaydık. Babamın defterini üst üste sürekli okuyor, arkadaki boş sayfaları bir şey kaçırmadığıma emin olmak için tekrar tekrar inceliyordum. 'Geleceği görme' teorim dışında başka bir şey oturmuyordu bir türlü zihnime. Sanırım sorularımın cevapları, sadece birkaç ay önce toprağa verdiğim babamda saklıydı.

Berk'le Naz sonunda bugünkü çalışmalarına noktayı koyduklarında, sehpayı toplamışlar ve salonun boş köşelerine sakince dağılmışlardı. Ulaş hemen solumda oturuyordu; İrfan kapının yanındaki ikili koltuktayken, yanındaki boşluğa da Naz geçmişti ve Berk de hemen gümbürdeyerek içeriyi ısıtan şöminenin yanındaydı. Gece'nin, Mert'in ve Demir'in yoklukları aramızda açıkça hissediliyordu, onlara kısa sürede ne kadar çok alıştığımı fark edebilmiştim. Dile kolay, bir aile gibiydik ve bu inkâr edilemez bir gerçekti artık.

"Belki Konsey binasının kütüphanesinde bir şeyler vardır," demişti İrfan, bir bana bir de Ulaş'a bakarak. Sanki bu sadece benim değil, aynı zamanda Ulaş'ın da bir sorunuydu.

Hava hafifçe gürlerken, içeriye birdenbire mavi ışığını da akıttı. Beynim o kadar dolmuştu ki, artık düşüncelerimden dolup taştığımı duyumsayabiliyordum. Bir hışımla elimdeki defteri kapatıp sehpanın üzerine bıraktım. Art arda dizilmiş soru işaretlerinden kaçışım olmasa bile, en azından onları biraz bekletebilecek fırsatı da yakalayabiliyordum.

"Bu kadar karmaşa içinde Katyora'ya gidemeyiz," dedi Ulaş, bunun üzerine sakin bir sesle. Yanımdaki varlığının bedenimde yarattığı hoş bir tını vardı. "Soğuksu'da da bir şeyler bulabileceğimizi tahmin ediyorum."

Berk atıldı: "Eğer Ateş'in dediği gibi yeni bir tür oluşuyorsa bulamazsınız."

Yeni türler, eski türler, cadılar, iblisler, avcılar... Zihnimde kaynayan kazanın yakıcı ateşi beni öyle bir kavuruyordu ki, saptığım yolların hepsi âdeta yangın yeriydi. Geri dönmek istiyor, eski hayatıma tekrardan kavuşma arzusuyla içten içe deviniyordum. Ancak son zamanlarda bu bile çekici gelmiyordu gözüme. Dönmek istediğim yerde Naz ve annem dışında tamamen yapayalnızdım.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin