14. Bölüm | Savaş Kapıyı Çalarken

2.6K 198 751
                                    

Euphoria - Silence Is Everywhere

❄️

NAZ

Saklı bir cennetin köpüren ırmağı, çürümüş cesetlerin kirli kanlarıyla doluydu. Bir bayrak sallanıyordu, karanlık şehrin matemli topraklarında. Düşmanın, intikam ve kinle ilmek ilmek işlenmiş siyah bayrağı, savaşın bütün harflerini içinde barındıran keskin rüzgârın eşliğinde bizi cepheye davet ediyordu.

Bu şehrin insanlarını korumak zorundaydık.

"Nehir nasıl?" diye sormuştu Gece, okulun giriş kapısından içeriye geçerken. Hızlı ve aceleci hareketlerimize rağmen sırtımıza yapışıp bizimle birlikte duvarların arasına izinsizce sızan soğuk havayı def edememiştik.

Derin bir nefes aldım, iki saatlik uykuyla duruyordum. Kirpiklerimin üzerinde sanki dünyanın yükü vardı; birbirlerine kapanmak için zihnime yalvarırcasına sinyaller göndermekle meşguldüler. "Sence?" diye sordum, yorgunluğumun apaçık belli olduğu bir sesle. "Dün gece, 'bir erkek için kendini harap eden kızlardan olmayacağım' dedikten iki saniye sonra ağlamaya başladı ve en sonunda da uyuyakaldı."

Hatıralarımı aşındırıp canımı sıkan saatlerin aklımın ortasında birdenbire belirmesiyle birlikte, alt dudağımı ister istemez kemirmiştim. Gecenin geç saatlerine kadar akreple yelkovan durmaksızın ilerlerken, omzuma gözyaşlarını akıtan arkadaşımın yası sanki içime nakşediliyordu.

Kapatmak için ittiğimiz giriş kapısının iç gıdıklayıcı gıcırtısı yankı yaparken, "Ulaş'ın tavırlarının bir anda niye değiştiğini anlayamıyorum," dedi Gece, dalgın bir sesle. Olanları herkes biliyordu; dün, sadece birkaç dakika içerisinde tıpkı bir gaz bulutu gibi aramıza yayılmıştı Nehir'le Ulaş'ın arasında geçenler.

Bugün cuma olmasına rağmen her yer tatildi. Hava şartları sebebiyle bütün bir gece öten siren sesleriyle yoğrulmuş atmosferin içinde, sığındığımız kalkanları delip geçmek istercesine yağan sert buz yağmuru, fırtınayla bir olup ortalığı âdeta mahşer yerine çevirmişti. Şimdiyse, ıssız adadan bir farkı kalmayan okul bizim yönetimimiz altındaydı ve yalnız kalmış koridorlar önümüzde diz çökmekteydiler.

Kapalı kapının önünde, Gece'yle birlikte karşı karşıya dikiliyorduk. Kafamı, durumu onaylamazcasına iki yana salladım. "Ne olursa olsun, tarafsız düşünemiyorum. O yüzden Ulaş hakkında bir yorum yapmayacağım."

"Pekâlâ." Gece, kollarını göğsünde kavuştururken, üzerindeki kumaşın birbirine sürttüğü zamanki hafif hışırtı sesi, kulaklarımı aşındırmıştı. "Sanırım bunu ancak kendileri halledebilirler." Daha sonra da gözleriyle, koridorun ilerisindeki merdivenleri işaret etti. "Bizimkileri bekletmeyelim daha fazla."

Düşüncelerimin ardındaki masanın altında gizlenen her şeyi, sonrada icabına bakmak suretiyle bir köşeye ittim ve şu ana odaklandım. Gece ile harekete geçmiştik; her adım atışımızda yerdeki fayansa sürtünen botlarımızın çıkardığı garip sesler eşliğinde yukarı çıkmak için basamakları aşıyorduk. Tuhaf bir his zihnimin içinde devinip duruyordu; bu beni, görünmez bir varlığın omzuma elini koyuşu gibi rahatsız etti.

İkinci katın ana koridorunda ilerlediğimiz sırada, "Ulaş da gelecek miydi?" diye sordum.

"Mert, onunla konuşacağını söyledi." Gece, omuzlarını silkmişti. "Muhtemelen gelmiştir."

Etrafımızı çevreleyen kalın duvarların arasındaki hızlı ve aceleci adımlarımızla ilerlediğimiz yoldan sapmadan yürümeye devam ettik ve okul kütüphanesine açılan iki kanatlı mavi kapı karşımıza çıkana kadar durmadık. Dışarıdaki haşin rüzgâr, labirent gibi düzenlenmiş kolonların arasından sızıp, içeride ürkütücü bir melodik ritim yaratıyordu. Ortam, yanmayan floresanlar sebebiyle neredeyse karanlık denecek kadar koyu bir griye ev sahipliği yapıyordu ama önümüzü görmekte problem çekmemiştik.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin