4. Bölüm | Şeytan Sofrası

196 21 164
                                    

Linkin Park - In The End


"Cennet de cehennem de senin içinde." Ömer Hayyam


⚔️

NEHİR

"Gitti mi?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Gitti mi?"

Antredeki ılık hava penye pijamamın üstünden beni okşar gibi dağılıp giderken, Naz'la birlikte giriş kapısının ardında öylece dikilmekteydik. Nedenini bilmediğim bir içgüdüyle, neredeyse birbirimizi duyamayacağımız bir şekilde kısık sesle konuşuyor, olduğumuz yerde hareket dahi etmiyor, hatta nefes alırken bile oldukça dikkatli davranıyorduk.

Her ne kadar öbür tarafta çok iyi tanıdığımız, normal şartlar altında bir karıncayı bile incitmekten çekinen arkadaşımız Berk olsa da, her şeye rağmen aslında kendisinin şu anda hiç bilmediğimiz bir doğaüstü varlık olduğunu unutmamamız gerekirdi.

Korkmalı mıydım? Bilmiyordum. Yaklaşık beş dakika önce İrfan'ı arayıp durumu anlatan Naz'la gözlerimiz ortada buluştuğunda, "Şu an bir şey hissedemiyorum," diye fısıldamıştı. Bana bakıyordu ama dikkatinin kapının öbür tarafında olduğundan emindim.

Tuhaf bir duygunun kancası ruhuma takıldı, yaralanan ruhum dalga dalga bedenimin içinde alevlerin tam ortasında yapayalnızdı. Tehlikede olduğumuzu biliyordum fakat bu durum artık hayatlarımızda o kadar alışıldıktı ki, korku beni sersemletmiyordu.

En sonunda Naz, orada durmaktan sıkıldığını belirten bir ifade takındıktan sonra bir adımla kapının dibinde bitti; sol gözünü kısarak sağ gözünü, dışarıyı görebilmek için ortadaki küçük deliğe doğru yaklaştırdı.

Ben ise durduğum yerde sadece onu izliyordum. Bizi koruyan çelik yapının hemen ardındaki o deşiciye bakması yalnızca bir saniye sürmüştü. Orada ne gördüğünü bilmiyordum, ama sessiz bir çığlık gibi sesli ve keskin bir nefes çekmişti olduğu yerde irkilerek. Ani bir hareketle âdeta kaçarcasına hızla birkaç adım geri çekildi ve antrenin ortasında, canavar görmüşçesine şok olmuş bir simayla bir şeyleri sindirmek ister gibi yutkunduğunu gördüm.

"Naz, ne gördün?" diye sordum, meraklı bir endişe göğüs kafesimde kazınırken. Kaşları çatıktı, gözyaşları akıyor ama tek bir kirpiği bile kımıldamıyordu; kalbinin atışını neredeyse aramızdaki mesafeye rağmen duyabilecektim.

Elini göğsüne götürdü, muhtemelen yaşadığı panik ve korku sebebiyle küçük bir atak geçiriyordu. "Naz?" diye sordum tekrardan, arkadaşımı anda tutabilmek için. "İyi misin?"

Onu, neredeyse çoğunu birlikte geçirdiğimiz hayat boyunca ilk defa böyle görüyordum. Defalarca düşmanla karşı karşıya kaldığımızda, hatta ölümle burun burunayken bile bu kadar dağıldığına şahit olmamıştım.

Bana cevap vermedi, veremedi. Ani bir refleksle öğürünce, az önce göğsüne götürdüğü eliyle ağzını kapattı ve arkasını dönüp merdivenleri hızlıca ikişer ikişer çıkarak banyonun yolunu tuttu.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin