SOĞUKSU II: Kralların Savaşı

360 26 54
                                    

Lydia – This is Twice Now

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Lydia – This is Twice Now

⚔️

NAZ

Yağmur damlalarının hücum ettiği camı temizleyebilmek için silgeçler son hızla çalışmaktaydı. Sürdüğüm aracın engebeli zeminin üzerinde can çekişircesine bir ifadeyle sarsılışıyla birlikte, ben de bu gecenin karanlığında eski kamyonetin güçsüz farları sayesinde hem önümü görmeye çalışıyor, hem de direksiyonu kontrol etmek konusunda âdeta kendimle savaşıyordum. Derin bir nefes aldım, kendimi sakin olmak için telkin etmek zorundaydım. Aylar sonra her şeyin tamamen düzeldiğini zannederken, beni huzurla yattığım yatağımdan kaldırıp buraya zorla getiren her neyse, kafamın içinde canlandırdığım kadar kötü olmamasını ümit ediyordum.

Çünkü en azından kendi kendime, kötü bir sondan güzel bir başlangıç yaratmayı başarabilmiştim.

Telefonumdan, istediğim yere ulaştığıma dair bir uyarı geldiğinde kamyoneti durdurdum. Hemen karşımda, seyrek ağaçlarla kaplı siyaha düşmüş bu küçük ormanın tam ortasında eski mi eski bir ağaç ev vardı. Tedirginlik hissi zehirli bir sarmaşık misali ayaklarıma dolanıp, sinsi ve sessiz bir şekilde vücudumu sarmalamaya başlamıştı. Çok geç olmadan tekrardan motoru çalıştırıp eve geri dönmekle, zihnimi kemiren merak duygusunu yok etmek için bu küçük ağaç eve girmek arasında sıkışıp kaldım. Oradan oraya sürüklenen ve beni büyük bir kararsızlığa düşüren bu çarpık düşüncelerden kurtulmak için gözlerimi sadece birkaç saniyeliğine de olsa kapatmış, kafamı koltuğun arkasına dayamış ve kendime sakinliği aşılamaya çalışmıştım.

Kulaklarımı izinsizce dolduran karmaşık melodiler, geçmişimi oluşturan kaosun ortasındaki bir saz şarkıcısının acılı ağıtından geliyordu.

Kaçış yoktu. Ani bir refleksle, heyecanımın beni tıpkı bir kuklaymışım gibi yönetmesine izin vererek geri çekildim ve şahlanan içgüdülerimle harekete geçen bedenimi, sanki aksiyonlu bir filmi izleyen, damarları adrenalinle dolu bir izleyici misali seyretmeye başladım. Kemerimi çözmüş, yağmur sesinin bastırdığı gıcırtılarla birlikte kapıyı açarak kendimi dışarıya atmıştım.

Kalbim, göğsümün içinde âdeta gümlüyor, ciğerlerimi kaplayan kafesin çeperini, oradan çıkmak istercesine bir güçle tekmeliyordu. Botlarımın tabanının kaydığını hissedebildiğim ıslak toprağın üzerinde birkaç adım attıktan hemen sonra, beni içeride neyin beklediğini bilmediğim ağaç evin küçük verandasının iki basamaklı merdivenini tırmanmış, son derece kararlı ve aceleci bir tavırla kapıyı çalmadan içeriye dalıvermiştim.

"Hoş geldin."

İçerisi küçük bir oda kadardı; buram buram rutubet ve ahşap kokuyordu. Tavandan aşağı doğru sarkan eski püskü bir kablonun ucunda yanan lambanın etrafa yaydığı sarı ışık şaşırtıcı derecede güçlüydü. Hemen ortada duran dikdörtgen, neredeyse her yeri paslanmış metal bir masa ve evin küçük bir köşesine iliştirilmiş plastik bir sandalye dışında içeride eşyaya dair hiçbir şey yoktu.

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin