25. Bölüm | Düşmanla Hesaplaşma

2.2K 139 348
                                    

Skyler Grey - I Know You

❄️

NEHİR

Az önce taramış olduğum ıslak saçlarım sırtıma yapışıp bana hafif bir rahatsızlık hissini aşılarken, çıplak bedenimin üzerine toz pembe rengindeki kapüşonlu Sweatshirt'ü geçirdim ve içeride kalan saç tutamlarını ellerim yardımıyla dışarıya çıkartarak onları serbest bıraktım. Yatak odasının devasa pencerelerine çarpan buz parçacıkları sanki bize bir şeyler anlatmak istercesine hararetliydi. Art arda hiç durmadan kükreyen gökyüzünün de bu gece ortadan ikiye yarılabileceği fikrine de olumlu bakıyordum.

Ciğerlerimi yoğun bir havayla doldurdum; odanın içi buram buram Ulaş kokuyordu. Zihnimdeki gürültü kaosunu kıyasıya bastırabilen yegâne şey onun varlığının, sesinin, nefesinin düşüncesiydi. Beni karanlıklardan tutup çıkartabileceğine, cehenneme kıyameti getirebileceğine inandığım tek insandı.

Ama hiçbirimiz cenneti hak edecek kadar da masum değildik.

Çantamın içinden babamın defterini alarak odadan çıkmış ve yalın ayak aşağıya inmiştim. Bu tuhaftı; etraftaki eşyaları, halıyı, avizeleri, yerdeki kahverengi parkeleri, duvar boyasını dahi sırf ona ait olduğu için sevebiliyordum. Bu belki de hastalıklı bir düşünceydi, ama şu kısacık ömrümde bütün duygularımı yalnızca ona akıtmaktan asla gocunmayacaktım.

Mutfağa girer girmez yemek kokusunu alabilmiştim; kızarmış tavuk ve domates soslu makarna. Üzerindeki kıyafetleri değiştirdikten hemen sonra yiyecek bir şeyler hazırlamak için mutfağa giren Ulaş'ın, her şeyi bu derece çabuk yapmasını doğaüstü güçlerine veriyordum.

Yoksa bir insan her konuda bu kadar becerikli olamazdı, değil mi?

Ortadaki küçük adacığa hazırladığı baştan savma sofraya göz gezdirdim; iki tabak, iki çatal kaşık ve iki su bardağı... Açıkçası hayatımızın yalnızca bu kadarla sınırlı kalmasını o kadar isterdim ki.

Tavada kızartmaya çalıştığı tavuklara odaklanan Ulaş'ın arkasına geçtim ve elimdeki defteri tezgâha bırakarak kollarımı beline doladım. Bu sırada ayak parmaklarımın üzerine yükselmiş, çenemi ucu ucuna yetiştirerek omzuna yaslamıştım. "Sanırım evlenme teklifini kabul edeceğim," diye mırıldandım kulağına muzip biz sesle. "Senin gibisini başka hiçbir yerde bulamam."

Isterik bir ifadeyle güldü. "Tabii ki bulamazsın."

Ufak bir sırıtış yüzüme yayılırken, avuçlarımı, karnındaki şişkin kasların üzerinde gezdirdim. Bedenine yapışan dar tişörtü sayesinde bütün ayrıntılarıyla kendisini belli ediyordu. "Hem yakışıklı, hem yemek yapabiliyor, hem de kaslı..."

Dışarıda büyük bir gümbürtü koparken, evin cephesine kurşun gibi inen yağmur damlaları içeride küçük bir uğultu çıkarmaya başlamışlardı. Tavuklarla işini bitiren Ulaş ocağı kapatıp kollarımın içinde bana döndü ve ben de bunu yapmasıyla beraber parmak uçlarımı serbest bırakıp tabanlarımı yere bastım.

"Rahat duş alabildin mi?" diye sordu, içinden alevler fışkıran yemyeşil gözlerini yüzümün her bir ayrıntısında hasretle gezdirerek.

Derin bir nefes aldıktan hemen sonra burun deliklerimden de yoğun bir havayı serbest bırakmıştım. "Evet, on sekiz yıldır aldığım ikinci en sıcak duştu."

Kaşları havaya kalktı. "Birincisi?"

"Seninle göle düştüğümüz günün akşamı yine burada duş almıştım..."

SOĞUKSU: Karanlık Şehir & Kralların SavaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin