10.Bölüm: "Zaaf"

782 92 71
                                    

Merhabalar ^-^ İyi bir insan olmaya çalışarak yeni bölüm yazdım :D Geçen bölüm bazı arkadaşlarıma 'Devrim görür' filan demiştim ama üzgün bir suratla bunu yapamadığımı söylemeliyim, Devrim beyi yenemedim. Ama bu bölüm içinizdeki seri katilin dışarı çıkmayacağını düşünüyorum, en azından Devrim için 😀

Hepinize iyi okumalar diliyorum ve sahneden iniyorum.

Medyaya da bir adet Prenses hanım bırakıyorum.

10.Bölüm: "Zaaf"

Prenses, renkleri köşe bucağa kaçmış  gözlerinin buğulandığını hissederek onları kapattı. Korkunun ve endişenin el birliğiyle kendisine uzattığı hisler birer iğneye dönüşüp her hücresine vurulmuştu sanki.

Devrim'in sırtından parmaklarına geçen gerginliği hissederek onu rahatsız ettiğinin farkında, yavaşca ondan ayrıldı. Devrim'in ona dönmesini bekledi ama Devrim kıpırdamadı, ayak sesleri  duyulduğunda Prenses,  Devrim'in önünü kapatan bedeninden kurtulmak için bir adım yana kaydı ve kısık gözlerle gelenlere baktı.

Prenses Cara,  görmemek için büyük bir çaba harcadığım yerdeki bedene dikkatle bakarken yanındaki muhafızlar, kimse bir şey dememişken o bedeni oradan kaldırmayı görev edinerek aramızda bir engel gibi duran adamı götürmüşlerdi.

"Çok korkmuş olmalısınız," dedim, aramızdan ayrılan iki muhafıza rağmen hâlâ yanında duran bir düzine muhafıza bakarak. "Orduyu emrinize ister misiniz?"

"Gerek yok." dedi, gözlerindeki diğer renklere oranla baskın yeşil, bir yılanın derisindeki yeşilden farksızdı. Onun gözleri yılan yeşiliydi. "Emrimdeki adamımı almam yeterli." Gözleri yılan benzetmeme uygun bir şekilde Devrim'in yüzüne kıvrıldığında derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım.

Sakindim, ilk önce babamın iyi olduğunu öğrenmeliydim sonra şartlar uygunsa Prenses Cara'nın başını ezerdim.

Devrim'e göz ucuyla baktığımda siyah kirpiklerinin kısık, gözlerindeki maviyi gizleyerek Prenses Cara'ya baktığını gördüm. Bakışlarından ne anlamam gerektiğine emin olamayarak ona bakmaya devam ettim. Prenses Cara'yı beğeniyor muydu?

Aksi taktirde soğuk bir yüze nasıl böylesine değerli bakabilirdi? Prenses Cara'nın yüzüne eşsiz bir orman kurulmuşta o da bu ormana girmiş gibiydi, oysa Prenses Cara'nın yüzü insanı çamura bulayan bir bataklık gibiydi.

Prenses Hazel, bakışlarının yersizliğine kaşlarını çatarken gitmesi gerektiğini hissetti, ne de olsa Devrim onun tarafında değildi ve anlaşılan hiçbir zaman da olmayacaktı.

Siyah saçlarının sırtına uzanan telleri bir ateş gibi sırtını ve ensesini yakmaya başladığında küçük ama hızlı adımlarla  yürümeye başladı. Prenses Cara ve  Devrim'in ortasından geçtiğinde bile  Devrim'in Prenses Cara'ya bakan gözlerinin milim  kıpırdamadığını fark etmişti.

Prenses'in zihninde bir ses yankılandı: Ben boşluk muyum?

Hızlı adımlarım nefesimi de endişelendirerek onu da kendine uydurduğunda onların yanından ayrılmam yalnızca saniyeleri ilgilendirdi.

O da prensesti ben de, ama o sarayın içinde düzinelerce muhafızla gezme hakkına sahipken ben değildim, sarayda yanımda yalnızca tek muhafız bulundurabilirdim, Devrim'in emrimden çıkmasıyla da şimdilik tektim.

Saray, bir canavar gibi gözümde büyürken ben tektim.

O zaman bana yine kendi muhafızım olmak düşüyordu. O zaman ilk görevim,  ölmeden babama ulaşmak olsun.

Sahibe'nin ÇukurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin