SAHİBE'NİN ÇUKURLARI

254 22 542
                                    

Bu final, siz arkadaşlarıma ve hiç tükenmemesini dilediğim umutlarınıza ithaf edilmiştir.

Son kez, iyi okumalar ♡

SAHİBE'NİN ÇUKURLARI

Renkleri öğrendiğinde bir kız, arkadaşının kollarında ölebilirdi.

Kolonları yıkıldığında bir sarayın, Majesteleri kalbinden vurulabilirdi.

Ve babası öldüğünde bir kızın artık mavi gözlü bir adamı olmayabilirdi.

Ama kaybettiğinde bir sahibe çukurlarını, kaldığı yerden akamazdı zaman.

Ve açtığında bir sahibe gözlerini, açtığı yer, yazarın sonunu yazdığı o yer olamazdı.

Kalbim, uzun süre havada kalmış bir yumruk gibi göğüs kafesime indiğinde dudaklarımın arasından güçsüz bir mırıltı kaçtı. Gözlerimi açmadım, açmak için de çabalamadım. Parmaklarımı göğsümdeki yaraya, kalbime doğru götürüp bacaklarımı kendime çektim.

Zemin soğuk ve sertti. Hiç ses yoktu, ben de hiç ses etmedim.

Herkes tarafından dışlanmış bir çocuk gibi fazlalık hissettim kendimi, sanki nereye gidersem gideyim birisi beni işaret edecek ve o neden burada diye soracaktı. Ben ise küçük bir kız olup dudaklarımı sarkıtacaktım, ağlamaktan fazlasını hissederken bekleyecektim ki babam gelsin. O geldiğinde ağlamakta gidecekti.

Gözyaşlarım kapalı gözlerimi sıyırıp şakaklarımdan süzülürken vurulduğum gökyüzünde bulutlara kan damlatıyordum. Düşseydim keşke ama düşmek nedir bilmiyordum. Acımın kucağında kanımın son damlasını kaybedene kadar asılı dururken en çokta sonunda ölememekten korkuyordum. İnsan böylesi bir acının kucağında kaç yıl kalırdı?

Öldüğünde bir baba, kızının saçlarındaki parmak izleri kaç günde silinirdi?

Kıvranan sesim, dudaklarımın arasında haşlandıkça gözyaşlarımın dansı hüzünlendi, güçsüz sesimin güçlü yankısını duydum. Kollarımı dizlerime sarıp ufala ufala yok olmanın peşine düştüm, sandım ki eğer ben kaybolursam acım da kaybolurdu. Ama uzun sürmeden, kız çocuğu ateşler içinde yanmadan hemen önce anladım ki baban öldüğünde kaybolmak içten bile değildi. Acısı da, seni hep bulacağına emin olduğun o adam gibi seni hiç yalnız bırakmıyordu.

Ben hâlâ onun göğsünde, ona sarılı bir vaziyetteydim ama öyle çok sıkıydı ki bu sarılma, kemiklerimin kırıldığını hissediyordum. İşte tüm acı bu yüzdendi, demek ki babamın kolları hiç gevşemeyecek ve ben kırılacak ama ölmeyecektim.

Prenses'in ağlayışı derinleştiğinde ve acı dolu sesi, her sesin ağzını kapattığında kızıl saçlı bir kadın, saçlarının kanamak üzere olduğu zannını da beraberinde sürükleyerek ona doğru yürüyordu. "Hey," dediğinde dizlerini kırmış, hemen baş ucuna çökmüştü. "Ne çok ağladın."

Sesten ziyade yüzüme vuran sıcak nefes ile ürperdiğimde ve hiç açamayacağımı sandığım gözlerimi araladığımda ilk gördüğüm kendimdim, bir yabancının renkli gözlerinde ölmekten yanaydım. Şaşkınlığı ve donup kalmışlığı aradım, kendimi geri çekmeyi ya da kadını itmeyi; ama hiçbirini yapmadım çünkü hiçbirini yapmak gelmedi içimden. Yalnızca baktım, boş bir duvar gibi seyrettirdim kendimi.

Kim olduğunu sormadı ya da kendisine zarar verip vermeyeceğini, gözlerini biraz daha aralayıp etrafına baktığında gördüğü bu oyuğu andıran yerde ne aradığını; hiçbirini sormadı. Baktı ama gözleri açık diye, kadın ise güldü. Genç yüzünün canlı rengi, biraz daha renklendi.

Sahibe'nin ÇukurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin