20.Bölüm: "Gösterişli bir sarayda gösterişsiz bir kız"

348 44 49
                                    

Merhabalar, merhabalar :) Size normalden daha uzun bir bölümle geldim ve diğer bölümün de eli kulağındadır.

Medyaya eklediğim şarkıyı da dinleyin derim; Before You Exit, Clouds

Son olarak yorumlar lütfen :) ♡

20.Bölüm | Gösterişli bir sarayda gösterişsiz bir kız

Elsa, evinin önündeydi.

Rüzgar saçlarını yüzüne dokunduruyor, önündeki kapı mümkünmüş gibi biraz daha büyüyordu. Bu bir kapıyı çalmanın zorluğu değildi, bu dönmenin mümkün olmadığı bir kapıyı çalmanın zorluğuydu. Yüzündeki solgun ifade bir duvar gibi döküldüğünde derin bir nefes alıp kapıyı çaldı. Kendi evinin önünde yabancıdan bozma bir huzursuzlukla bekledi.

Kapı aralanıp uzun zamandır yüzünü görmediği kız kardeşiyle yüz yüze geldiğinde gülümseyemedi. Serena'nın yüzündeki renklerin intiharı yaklaşmıştı. Ablasına bakan gözlerinde asılı duran boşluğun ise çoktan ayakları morarmıştı.

Elsa içindeki buzulların en yukarısından yürüdü. Ayak tabanlarında buzdan yanıklar, inde sona gelmenin getirdiği bir durgunluk vardı. İçeriye girdiğinde doğruca odasına yöneldi. Serena arkasından telaşsız bir sesle seslendi. "Acele etme, evde kimse yok. Ne abim ne babam." Elsa, Serena'ya döndü. Terk edilmiş bir yuvada ölü bir kuş vardı. "Bir tek ben varım." dedi, Serena. Sarı saçlarının kesimi, çalakalem yazılmış bir yazı gibi özensizceydi. "Bu koca evde bir tek ben varım ve hep ben olacağım."

Ablasına doğru yürüdü. "Konuşmayacak mısın?" Elsa, odağını kaybetmiş gözlere büyük bir dikkatle baktı. Devrilen taşların bıraktığı tozu yuttu, ezilen şeylerin kanlı gövdelerini seyretti. "Hep yaptığın gibi? Sana ihtiyacım olduğunu hiç düşünmeyecek misin?"

"On beş yaşındasın." dedi Elsa, soğuk bir sesle. "Bana ihtiyacın yok." Arkasını dönmeye yeltendiğinde Serena onu bileğinden tuttu. Elsa bedenini ona çevirmese de omzunun üstünden ona baktı.

"Sana hep ihtiyacım vardı." Dudaklarının arasındaki boşlukta yalnızlığı vardı. Bu dört duvar bir evi değil onun kalbini çevreliyordu ve o, nefes alamıyordu. "En çok sana. Abla lütfen," dedi, gururunu kurban ederken. "Bu sefer gitme." Elsa'nın ellerini avuçlarına alıp güçsüz bir sesle, umudun canlı olduğu son kıyıdan onun durgun gözlerine doğru seslendi. "Lütfen beni şeytanlarına tercih et."

"Serena," dedi Elsa ama içinden. Onun duymasına izin veremeyeceği kadar kirliydi. "İkisinin de aynı şey olduğunu öğrenmene izin vereceğim, yalnızca biraz bekle." Ellerini kardeşinin ellerinden kurtarıp ona arkasını döndü.

Serena fısıldadı, Elsa'nın kalbi bir bataklığın içine düştü. "Onu öldüreceksin, öyle değil mi? Viola'yı..."

Majesteleri kızının yaralarına özgürlüğü bahşediyordu. Konuşmak için aralanan dudaklarımı kapattım, söylenecek sözlerin üzerinde tabutum vardı. Muhafızların bakışları üzerimde eskirken onlara arkamı dönüp zindanımın mahkumlarına doğru yürüdüm. Bana çarpmalarına, geçerken önümde dikilmelerine ve gürültülerine müsaade ettim. Onları odalarına sokmaya çalışan hekimlerle göz göze geldiğimde ise yalnızca gülümsedim.

Odama girdiğimde kapımı kilitlemek yerine kapatmakla yetindim. Gürültü kesilmedi ama ben, hiçbir şey duymadım. Yatağımın örtüsünü kaldırıp içine girdim, uyuşmuş bir zihnin geldiği son noktadaydım. Düşünceler, sallandığı tavanla birlikte üzerime çöktüğünde gözlerimi kapattım. Hiçbir şey yapmak gelmedi içimden, her şeyi unuttum. Sonra...sonra mutlaka bir yolunu bulurdum, hep öyle olurdu.

Sahibe'nin ÇukurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin