34.Bölüm: "Acıdan bir güneş, güneşe dön"

227 23 183
                                    

Kaçak, Sezen Aksu

Satır arası yorumlarınızı unutmayın, bolca önemli. Yine şarkı seçimini size bırakıyorum, ne açacağınızı en iyi siz biliyorsunuz. O zaman iyi okumalar♡

34.Bölüm | Acıdan bir güneş, güneşe dön

Duyduklarımın tepesinde bir heykel gibi donup kalırken yapabildiğim tek şey gözlerimi hareket ettirmek ve söylenenleri dinlemekti. Kaderimin ince sesi, ona kulak vermeyen sahibi için bir çığlık atarken ne oluyor diye soruyordu. Ne oluyor, böylesi bir kalabalığın içinde seni göremiyorum.

Terleyen avuçlarım elbisemin kenarlarını kavrarken başımızın üzerindeki tavanın basıldığını, az sonra bu büyük kargaşanın ortasına yıkılacağını sandım.

Abla?

Gözlerimi Doğu'nun dağılmış ifadesinde gezdirdim. Kahverengileri kazıldığında ve oradan üstü başı kan içinde bir kız çıktığında yüzündeki çizgileri bile yakan bir acıyla o kıza bakıyordu. Yüzünde şaşkınlığımı unutturacak kadar büyük bir parçalanmışlık vardı, gözlerimi istesem de çekemiyordum.

Onlara doğru yarım yamalak adımlar atmaya başladığında adamın eli havaya kalktı ve parmakları küçük ama sessizliği yırtacak bir ses çıkardı. Doğu durdu çünkü hepimizin duyduğu o güçlü ayak seslerini duydu.

Kalbimin pasını döken saniyelerin yere düşürdüğü gölgeye, içeriye giren bir düzine adamın gölgesi düştüğünde elbisemi kavrayan avuçlarım gevşedi. Nefesim dudaklarımın arasında ne gidiyor ne geliyorken gözlerim önce merhametin olmadığı yüzlere ardından ellerinde taşıdıkları ve bize doğrulttukları metallere dokundu. Bu... bunu biliyordum.

Silahtı.

Devrim Prenses'i arkasına alırken Bren, Majesteleri ve Adel'in önüne geçmiş, Doğu ise gerileyerek sırtını Venessa'nın göğsüne yaslamıştı. Majesteleri de Adel de biliyordu ki daha önce karşılaşmadıkları bu alet, sahiplerinin gözlerini kıstıran bu alet tehlike saçıyordu.

Bu hamleyi beklemeyen Prenses Cara, anlaştıkları şeylerin ışığını tutar gibi Avala'nın yüzüne bakarken Avala, bunun dişe dokunur bir hareket olmadığını söylercesine omuz silkiyordu. Cara'nın gerçekleşmesini beklediği bu karşılaşma, sandığının aksine şimdilerde öylesine zor geliyordu ki kaşlarını bile çatamıyordu.

"Evet." dediğinde yüksek tuttuğu sesindeki umursamazlık zorakiydi. Kardeşi ve arkadaşlarını, bir kere elinin tersiyle itmişti. Bir kere daha yapabilirdi ancak bunun böylesine açıktan olması onu zorluyordu. Elbette bu, bunu yapmayacağı anlamına da gelmiyordu. "Benim. Aptal depresif ve hiçbir halta yaramayan, Derin."

Belki de onlar olmasaydı şimdi daha rahat bir hayatı olabilirdi. Hiçbir zaman kendisini anlamadıkları ve öteleyip durdukları gibi aslında ona kalırsa, onlar en berbat insan tipiydiler. Bu hayata katlanamıyor oluşunun en büyük sebeplerinden, yüzlerindeki aptal mutluluğun gereksizliğini kendisinde bulamayıp huzurla yaşayamamasının en büyük faillerinden biriydiler.

Zamanın elinin tersiyle kendisini ittiği, farklı olmanın depreminde sesini bile duyuramadığı o yerde, onu ayağa kaldırmak için elini uzatan tek bir kişi vardı. Ne kardeşi ne de arkadaşları, Baha'ydı o. Kendisiyle birlikte bu gereksiz dünyayı kovuğundan oyacağına inandığı adam, yaşamak için ona nedenler veren adam.

O, sahiden, sahiden Devrim'in bahsettiği kız mıydı? Devrim'in anlatırken boğazının düğümlendiği, babasının yüzünden öldüğünü söylediği Derin miydi? Bu zamana kadar yanımızda olan, bir prenses olduğunu zannettiğimiz Cara, onların Derin'i miydi? Nefesim soluk boruma takılıp orada büyürken Doğu'nun yere çarpan dizlerinin sesini, hemen ardından da onun adını söyleyen Venessa'nın sesini duydum. Gözlerimi bakmaktan korktuğum Devrim'in yüzüne kaldırdığımda ise onun nefes bile almıyor olduğunu gördüm.

Sahibe'nin ÇukurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin