16.Bölüm: "Veronika ve Ben"

399 59 63
                                    


Merhabalar, geçmiş bayramınız kutlu olsun! Bölüm geç geldi çünkü malum bayram, misafir vs. derken yetişemedim. İyi okumalar dileyerek çekiliyorum♡

16.Bölüm | Veronika ve Ben

Ufak birkaç değişiklik dışında kaderimin kapısına hep aynı yüzle, aynı şeylerle dikileceğimi sandığımda yaşım on beşin son demindeydi. Hemen ertesi ise annemi kaybettiğim gündü. Kaderimin cılız sesi, şahikalar derin çukurlardır diye fısıldadığında yazık ki onu kendi sesim zannetmiş, susturmuştum.

Şu an duyduğum kaderin sesi miydi bilmiyordum ama emin olduğum tek bir şey vardı: Devrim bana kendisine neden aptalca güvendiğimi sorana kadar ona güvendiğimi bile bilmiyordum. Yalnızca yanındaydım ve o da benim yanımdaydı, bu kadar. Eğer ortada bir güven yoksa öldürdüğünü düşündüğüm şeyin adı neydi?

Benden öğrenmek istediği şey neydi?

Devrim, eğer iki kelime daha edemeyeceğim kadar alçalmasaydın sana şunları söyleme zahmetine katlanabilirdim: Beni yaraladığını zanneden gözlerin yalnızca birkaç gün öncesine kadar hayatımda değildi. Ben yılların hatrından bir kule yapıp üzerime yıktım. Benden fazla bir şey bekleme. Ve bu içimdeki tuhaflık asla sana ait değil, sadece şaşırıyorum; çukurum çukurlar doğuruyor.

"Sana ne oldu?" dedi Casper, baş ucuma otururken. Boş bir sayfa olan yüzümün onun sevimli gözlerini yormasını istemezdim.

Başımı yastığıma bastırırken tavanı seyrediyordum. "Benim bunu bilmem mi gerekiyor?"

"Kimin bilmesi gerekiyor?" Sesi şaşkınlığın yakınlarından geliyordu.

Casper, Prenses'in ona bakmasını bekledi ama Prenses, tam tersini yaparak başını iyice geriye attı ve tavanı seyretmeye devam etti. "Benim bilmediğim kesin."

"Tavana neden o kadar dikkatli bakıyorsun?"

"Bilmem." Basit, alelade bir tavan işte. Yatağımdan doğrulup dizlerinin önünde bağdaş kurdum. Bana bakan kahverengi gözleri öyle derin göründü ki dünyayı ensesinden tutup onun gözlerine atmak, yıkamak, öyle yıkamak ki kabuğunu soymak istedim. "İnsanların her hareketinin, her sözünün bir manası mı olur ki?" Dirseğimi dizime, başımı avucumun içine yerleştirdim. Gözlerim kısılırken, "O zaman iplerimiz kimin elinde, makas nerede?" diye mırıldandım.

"Prensesciğim kusura bakmasan ben error vereceğim."

Prenses, cümledeki yabancı kelimeyi anlayamasa da Casper'ın tuhaf yüz ifadesine gülmüştü. "Aslında Casper, öyle çok konuşmak istiyorum ki bu beni yalnızca sessizleştiriyor." Göğsü aldığı nefesle şişerken, "Neden tam olarak bir şey hissedemiyorum?" diye sordu. "Kalbimin memnun olmadığını biliyorum ama bu kadar. Daha ötesi değil, çok tuhaf. Birkaç saat önce biri aklımın topraklarına gömülüverdi, bu kadar kolay mı oluyor?"

"İnsan olmak," Gözbebeğine topladığım insanları seyrederken, "Bayağılaşmak mı?" diye sordum. İhaneti gören gözlerini gökyüzüne çevirip bağışlanmayı dilemek mi?

"Bilmem." dedi benim gibi. "Her şey olabilir. Daha fazlası ya da daha azı."

"Her neyse." Elimi aramızdaki boşlukta sallarken boşvermişliğin de beni salladığını, içimdekileri devirdiğini hissettim. "Ben duş alacağım, sonra..." Bir müddet duraksadım, sonralar hep korkunçtu. Casper bu hamleme kaşlarını çatarak karşılık verdi. "Bir sürü işim var, onlarla uğraşmalıyım."

Yatağımdan kalktığımda, "Birkaç dakika öncesine kadar berbat bir hâldeydin." dedi, o da kalkarak. "Ne işin olduğunu anlayamasam da önce dinlen, lütfen."

Sahibe'nin ÇukurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin