32.Bölüm: "Ay ışığı ve Ayçiçeği"

165 21 126
                                    


-Feveran, Develer (mektubu bununla okursanız hoş olur.)

Üzerinden çok geçmedi ama unuttuysanız diye hatırlatayım dedim:

*Avala, Kraliçe Rez'in oğluydu.

Ayrıca finale doğru giderken herkesten bir final tahmini duymak istiyorum çünkü her şey bu bölümle başlayacak. Yorum yapmadan geçene küserim, sonra yok ben bileydim böyle olacağını derseniz de konuşmam asdfhd şaka şaka ama yapın ya :( Güzel okumalar, seviyorum sizi ♡ Bir de bölümde kalın puntoya geçtim ki ciddileştiğimi anlayın agdgdgdh

32.Bölüm | Ay ışığı ve Ayçiçeği

Bölüm | Ay ışığı ve Ayçiçeği

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Ay ışığım,

Saatin bir rengi bir de dili olduğu, etrafımdaki parmaklıkların kalbimdekilere tutunduğu; yığıldığım ancak kalkmak vazifesini yerine getiremediğim bu yerden, aya, sana bakıyorum. Bir bilsen, ranzamı pencerenin önüne çekmeyi kabul ettiklerinde nasıl nefesimi tuttuğumu, koca adamın nasıl gülümseyip çocukça şarkılar mırıldandığını.

İnsan burada yaş almıyor, yaş veriyor kızım. Bu soğuk, rutubetli duvarlar alıveriyor izin almadan, sen ise yalnızca seyrediyorsun. Zamanın olmadığı doğru olsa da birazcık eksikçe, burada her gardiyanın bir adımı bir saniye, ben hep bin beşinci adımda buradayım. Bu masada. Yazıyorum, boğulmak üzereyken hiç durmadan yazıyorum.

Satırlara pek güvenmiyorum diyordun, ben de kızım, ben de. Zihnimin kirinden, onun parmaklarına bulaşmasından öyle çok korkuyorum ki, iki kelime yazdıkça sabunluyorum ellerimi, harflerin izlerinden hiçbir şeyden korkmadığım kadar korkuyorum. Okudukça omuzlarının çökeceğini ve sonunda bu çirkin satırları kalbine oturan yumru gibi buruşturup belki saatlerce ağlayacağını ama acının hiç geçmeyeceğini, hepsini biliyorum.

Hepsini bilmenin kederi altında, ısrarla tepesine çekicin indirildiği, düzeltilmek istendikçe yamulan ve yamuldukça en sağlam olduğu yerinden parçalanan bir çivi gibi hissediyorum. Parçalanmam an meselesi, bekliyorum. Ömrümün görünmeyen ucunu bir ağacı budar gibi buduyorum, yaşamakla arama çizilen çizgiden atlıyor, kederle aramdan sizi geçiriyorum.

Ben, kızım, kendi sonumu oyup onu biçiyorum.

Ve sen yine aynı şeyi yapıyorsun. Değil mi? Mektubu eline geçtikten bir gün sonra okuyorsun, tıpkı zorlandığın her şey için kendine verdiğin o sonu görünmez bir günler gibi. Neyse ki seni, kalbimin içindeki ışığı iyi tanıyorum ve ona göre ayarlıyorum bu mektubun eline geçme tarihini.


Senin için çokça mutlu, bana karşı hissedeceğin şeyler için ise çokça büyük bir kederin içindeyim. Nasıl anlatacağımı bilemiyorum; kimselerim yok, nasıl anlatılacağını soramıyorum. Böylesine büyük günahların, yalanların ve yakılanların arasından nasıl yürüyebilir, sana onlardan ve bizden nasıl bahsedebilirim? Dahası ben anlattıkça sen bana, bu kaçıkça sözlere nasıl inanıp, nasıl güvenebilirsin?

Sahibe'nin ÇukurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin