18.Bölüm: "Yaralarla dolu bir kumbara"

427 54 93
                                    


Merhabalar, bölümü kitaba isim aramakla meşgul olduğum için biraz erteledim ama sonunda yayınlayabildim. Henüz içime sinen bir şey bulamadım :( Ama pes etmek yok ✋

İyi okumalar ♡ Yorumları unutmayalım lütfen :D

Medyaya da Hazel'i hafiften anımsatan bir fotoğraf bırakıyorum.

18.Bölüm | Yaralarla dolu bir kumbara

Elsa, vazgeçtiklerinin cesedini göğüs kafesindeki derin çukura gömmüş, orada saklıyordu. Bundan olsa gerek ki kalbi sık sık göğüs kafesindeki kemiklerin arasına yükselir, orada sıkışıp kalırdı. Bir defasında, havanın güzel olduğu bir gün, babasının aziz dostu tütün içmekten sararmış bıyaklarını tararken, "Doktorlarda vakit kaybetme." diye diretmişti. "İnsanın gideceği yolun tükenmesi ne demek bilir misin, sevgili Andrea?" Elsa, cezasını bekleyen bir mahkum gibi sessizliği yutmuştu. "İçinde bir cellat büyütürsün ve kalbin her gün yeniden infaz edilir; hayır Andrea, en çok ölüler hisseder tekrar öldürüldüklerini."

Yine öyle bir andaydı Elsa, kalbi asırlık bir ağacın göğe uzanan dallarından birine takılmış ve göğüs boşluğuna doğru kanıyordu. Kimseye bahsetmediği şeylerin devleşen varlığı, dudaklarındaki kapıyı açacak kilide sahip olmayışındandı.

Prens Adel, Elsa'nın içeri girdiğinden beri tek kelime etmeyişinden rahatsızlık duyarak, "Evet?" dedi, birbirine kenetlediği ellerini hafif hafif masasına vurarak. "Konuşacak mısın artık? Karargâhta bir sorun mu var? Eğer savaş eğitmenleri için buradaysan endişelenme, en geç yarın yanınızda olurlar."

"Hayır." dedi Elsa, gözlerinin kanatları yere doğru eğilirken. "Ben..." Kendini ifşa etmekle, kendini itiraf etmenin arasında durdu. Çenesini dikleştirip günahların sırtına bastı, başka yol yoktu. "Hâlâ aynı fikirde olup olmadığınızı merak ediyorum."

Prens Adel, yeşillerini Elsa'nın zümrüt yeşillerine bıraktı. "Hangi konuda?" dedi, kısık gözlerle.

Elsa'nın ifadesi düzdü, derinlerindeki dalgalar denizinden daha büyüktü. "Kadınlardan oluşan ordu ve başında benim olmam konusunda."

Prens Adel, başını omzuna doğru eğdi. "Bir kere onayladığımı söyledim zaten. Bana mı itimat etmiyorsun yoksa..."

Elsa hızlıca, "Hayır." dedi. "Ondan değil sadece..."

"Sadece dün yanıma gelip ordu için daha iyilerini bulacağını söyleyen adamı tanıyorsun."

Elsa, babasının dediğini yapacağını, Prens ile görüşeceğini biliyordu ama bu kadar erken davranacağını düşünememişti. Cevap vermek yerine Prens'in yüzüne baktı, kafasının içindeki çarkları durdurabilmeyi diledi çünkü başka ne yapabilirdi, bilmiyordu.

"Neyin oluyor?" Prens'in gözlerinde alenen şüphe vardı. "O adam neyin oluyor?"

Elsa, inkarın ona getireceği şeyin yalnızca güven zedelenmesi olacağını biliyordu. "Fikriniz," dedi, kaşları gözlerine eğilirken. "Değişti mi?"

"Bir söz verdim." dedi, Adel sıkıldığını hissettiren bir sesle. "Ve sözlerim değişmeye tabii değildir."

Elsa, rahat bir nefes almak istese de az sonra gelecek soruyu bildiği için huzursuzluğun baş ucundan ayrılmadı.

"Benim soruma dönelim. O adam kim?"

"Babam." dediğinde Elsa, zihnindeki çocukların şarkıları sustu. Adel'in yüz ifadesini ölçmesi gerekiyordu ama kalbindeki ağrı kazıldı, derin bir çukur iyice derinleşti. "O benim babam."

Sahibe'nin ÇukurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin