30.Bölüm: "Yeşil bir dağ"

125 17 22
                                    

İyi okumalar ♡

30.Bölüm | Yeşil bir dağ

Gece kınına girerken güneş, umut verici bir renkle Veronika'nın üstüne doğuyordu. Zamanın aktığı yerde uyumaktan yorgun düşen, yorgun düştükçe de bir kez daha uykuya dalan bir kız vardı. Güneş, tepeye, en tepeye çıkana ve ışığını bir ayna gibi yüzüne tutuna dek gözlerini hiç aralamadı.

Sonrasında ise kirpiklerinin birbirinden bir daha hiç ayrılamayacağı endişesiyle, telaşlanarak uyandı. Prens Adel'in onu uyanık tutma çabasına rağmen, her nasıl oluyorsa, her seferinde kendisini uykuya dalarken onu ise baş ucunda beklerken buluyordu. Gözleri, rahatsız ve dar divan köşesindeki Prens'i bulduğunda kendisini kötü hissetmiş, ona daha fazla bakamamıştı. Neden gitmesine izin vermiyordu?

Bacaklarını yataktan sarkıtıp çıplak ayaklarını yere bastırdığında zeminin soğukluğu tenini ürpertmiş, üşüdüğünü hissettirmişti. Öylece oturur vaziyette dururken gözlerini tekrar Adel'e çevirdi ve yastığından düşen başına baktı. Yüzünün sağ yanı divanın sert görünen yüzeyindeyken Elsa, bunun canını acıtıp acıtmadığını merak ediyordu.

Yüzmenin getirdiği hâlâ suyun içindeymiş hissi, onun için el değiştirip hâlâ intiharın eşiğinde, dalgalara karşı durmadan sürüklendiği hissine dönüşürken başını ellerinin arasına alıp yutkundu. Önünü göremiyordu, kalbi öyle acıyor öyle acıyordu ki; bir yanının hâlâ Ahaza'da boğulmakta olduğunu sanıyordu. Delirmek ile hiçbir şey yapamamak arasında ince bir uç gibi kırılıyor, kırıldıkça tükeniyordu.

Derin bir nefes aldı, böyle yapınca bir an olsun geçiyormuş gibi oluyordu. Parmaklarını yüzünden çekip hâlsizce yanındaki küçük masaya baktı. Üzerindeki boya kutusunu alıp kucağına koydu. "Renkler," diye fısıldadı. "Ne olur..." Gözlerinden bir damla yaş düştüğünde ıslanan yeşil olanıydı, boyalardan zümrüt yeşili olanıydı. "Lütfen izin ver, renkleri öğreneyim."

**
Kirpiklerimi aralamaya çalıştım.

Başımı koyduğum yer o kadar yumuşaktı ki, uyanmak şu durumda adeta bir aptallıktı. İçime çektiğim derin nefesle birlikte burnuma dolan hoş koku, beni iyice gevşetip tekrar mayıştırmaya başladığında zihnimdeki ısrarlı el, kapalı perdeleri sertçe açıp gözlerimi aralamama neden oldu. Huysuzca mırıldanıp yüzümü üzerinde olduğum yumuşak yüzeye sürttüm, yarım yamalak açtığım gözlerimi tamamen araladığımda onu gördüm. Şaşkınca gözlerimi ovalarken o da dikkatli gözlerle beni seyrediyordu.

Yalnızca tek gözümü açık tutabilirken başımı kaldırıp etrafımıza baktım. Üçü de uyuyordu, başları soğuk ve tahta masadayken içten içe onlar için kendimi kötü hissettim. Şu an rahat yataklarında da olabilirlerdi.

Uykulu gözlerle tekrar Devrim'e baktığımda başımı koyduğum rahat yerin, onun kolları olduğunu gördüm. Doğrulacak gibi olduğunda buna müsaade etmeyerek kolunu tekrar masaya uzattım ve yanağımı şişkin ama yumuşak pazularına yasladım. "Uykumu alamadım." diye mırıldanırken rahat bir pozisyon arıyordum. "Biraz daha uyuyayım."

O da başını kendi koluna yaslarken yeni uyandığını belli eden, uykulu bir sesle, "Bugün bana sözün var." diye hatırlattı. "Benimle olacaksın."

Tek kaşımı kaldırırken, "Benimle olacaksın?" diye tekrarladım. "Baştaki kelimeyi 'yanımda' kelimesi ile değiştirir misin?"

Homurdanarak yüzünü buruşturdu. "Uykudan gözün akacakken bile böyle şeyleri düşenmen..." Başını iki yana salladı. "İçinde sağlam bir fesat var senin."

"Neden acaba?" diye söylenirken gözlerimi kapattım. "İki lafından biri imâlarla dolu. Hem," Gözlerimi tekrar aralayıp gözlerine baktım. "Her şey halloldu mu?" Gözlerimi kaçırıp yüzümü koluna bastırdım. "Ben hiç güçlenmiş hissetmiyorum ki? Hâlâ aynıyım."

Sahibe'nin ÇukurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin