Tuhaf Bir His -Öykü-

2.3K 291 206
                                    

Öykü burnunu kapatan elini tedirgince geri çekti, koku ilk andaki kadar keskindi.

"Kötü kokuyor, öyle değil mi?" Sale su gibi bir akıcılıkla ufak taşların üzerine bastı ve son bir sıçrayışla Öykü'nün yanına geldi. Nehrin dingin akışı, siyah nehir taşlarını şeffaf tabla üzerindeki mücevherlere benzetmişti.

Kendisini rahatlatan suya son bir bakış atan Öykü, elfe odaklandı; Sale'nin beyaz elbisesinin eteği ahtapot kollarını andırıyordu. Bu kadar bol yırtmacın arasında beyaz ve ince bacakları bir görünüp bir kayboluyordu. Taktığı altın rengi kemer Sale'nin ince belini ortaya çıkarmıştı. Saçı ise dağınıktı; sadece öndeki tutamlar yine altın rengi bir tokayla başının arkasında tutturulmuştu. Cevap alamayan Sale eteğini toplayıp büyük kaya parçasının kalan boşluğuna sığıştı. "Etkilenmiş gibisin?" diye yeni bir soru sordu; bu sefer cevap alabilmek için daha istekli görünüyordu.

Öykü bu soru karşısında göz ucuyla yerde duran çiçeğe baktı. Beğenisini kazanan taç yapraklar buruşmuş ve kırmızı renk yerini kahverenginin garip bir tonuna bırakmıştı. "O çiçeği kulağıma takmak istemiştim sadece. Kopardığımda hiç de hoş olmayan bir koku yaydı ve... Ölüm gibi hissettirdi. Beklemediğim bir anda olduğu için bu kadar etkilendim sanırım." Yüzücü kıyafetini elleriyle örtmeye çalışırken omuz silkti; Sale'nin yanında kendini sönük hissetmişti.

Sale anlayışlı bir bakış attı. "Biz burada doğayı kullanarak yaşamıyoruz. Doğayla birlikte yaşıyoruz. Diyar'ın tanık olduğun üzere bir ruhu var. Finrol Ormanı da Diyar'ın kalbidir. Karşılıklı olarak yaşamlarımıza saygı gösteriyoruz. O çiçek de bunu hatırlatmak için bu kokuyu yaydı. Kabul edersin ki yaşama son vermenin feci bir kokusu var." Derken ani bir hareketle, şaşkınlığa sürüklediği Öykü'nün koluna girdi. "Bu arada buradaki bütün vaktini bu üzerindeki kıyafetlerle geçiremezsin. Odalarınıza dikişçimin ellerinden çıkmış birkaç tane kıyafet bıraktım. Onları denemeni istiyorum. Hadi."

Öykü teslim olmuş vaziyette kafa salladı. "Sonunda bu şeylerden kurtulacak olmama çok seviniyorum ama herhangi bir şey için harekete geçmeden önce Ekin'i beklemek istemiştim."

"Peki... Herkes odalarında dinlenerek Ekin'i beklerken sen neden buradasın?" Sale'nin gülümsemesi kısmen solmuştu. "Bir şey mi tedirgin etti seni?"

Hemen önünde akan nehrin içinde hareket eden gölgelere Öykü kayıtsızca baktı. "Ekin insan karşıtı bir topluluğun lideri tarafından çağrıldı. Bu tedirgin edici bir durum değil mi?"

"Boşuna endişeleniyorsun. Bütün Lithlealar orada ve sana hatırlatmak isterim ki en güçlülerimiz en soylu olanlarımızdır. Ayrıca... Aramir yarı insan ve o kendi ırkından nefret etmiyor. İnan bana." Bakışları müşfikti.

Bu durum Öykü'yü şaşırtsa da sorgulamadı. Sessizliği her zaman daha güvenilir bulurdu ve sorularını ileride Yiğit'e sorabilirdi. Hafifçe başını sallayarak Sale'yi takip etmeye başladı. Uzun ve kalın dallardan oluşan sokak lambasının aydınlığını iri ateş böcekleri sağlıyordu. Diyar'ın garipliklerinden sadece biri... Yıldızları yok etmeyen bu aydınlatmalarla çevrili dar yol üç silueti gözleriyle buluşturduğunda ateş böcekleri Öykü'nün aklından silindi.

Gelenlerden en öndeki heybetini kısmen yitirmiş Gliondel'di ve fazlaca öfkeli görünüyordu. Prens yana kaymış pelerinini düzeltmeye uğraşmadan sert adımlarla ilerlemeye devam ettiğinde Öykü'nün kalbi tekledi; Ekin'in başına bir şey mi gelmişti? Gliondel'in arkasında Yiğit ve Merfos vardı ve hararetle, patlamaya hazır bir volkanı andıran Gliondel'e bir şeyler anlatmaya daha doğrusu açıklamaya çalışıyorlardı. Öykü adımlarını hızlandırarak onlara doğru ilerledi, Sale de endişelenmişti.

"Tek bir kelime bile duymak istemiyorum. Ekin'i ben oradayken aldı, götürdü ve ben hiçbir şey yapamadım. Bu bana fazla. Çok fazla... Biraz yalnız kalmam gerekiyor." Gliondel'in yüzü gerilmişti; alnında biriken terler böceklerin ışığı altında parlıyordu.

Sorgulayan bakışlar karşısında Yiğit omuz silkti. "Aramir Ekin'i götürdü." Sesi kısıktı, yüzü endişeyle yoğrulmuştu.

Öykü aklına takılan bir detayla Gliondel'e döndü, Prensin yüz ifadesi, gerginliğin oluşturduğu yoğun katılığı sergiliyordu; öfkeliydi. Öykü fikrinin doğruluğunu teyit etmişçesine hoş olmayan hisler içinde iki adım geriledi. "Zorla mı götürdü?"

Yiğit'in alnı derin çizgiler tarafından kuşatıldı. "Hayır tabii ki, Ekin kendi gitmek istedi. Onunla daha önceden tanışıyormuş ve konuşacakmış."

"Nasıl tanışıyormuş?" Öykü yüzünü ekşitti. Durumu çözememişti.

"Onu rüyalarında gördüğünü varsayıyoruz." dedi Merfos.

"Bu acı çektiği rüyaların sebebi o muymuş?" Öykü'nün sorusunu duyan Gliondel gözlerini hızla Öykü'ye çevirdi.

"Ne demek istedin?" Gliondel'in gözlerinde tuhaf bir pırıltı oluşmuştu.

"Ne söylediysem onu demek istedim." dedi Öykü tersleyerek. "Ekin son rüyalarında yaralanmaya başladı. Buraya gelemeyeceğinden korktuk. Bak... Eğer bunların sorumlusu oysa Ekin tehlikede demektir. Onu koruman gerek. Buraya gelmesinde yardımcı olanlardan biri de en nihayetinde sensin."

"Haklısın." Gliondel duyduklarıyla yeni bir tavra bürünürken bu sözcüğü tekrarlayarak patikanın genişleyen kıvrıma doğru uzaklaşmaya başladı.

Sale diğer elfin koluna girerek onu telaşla çekiştirdi. "Hadi Merfos, peşinden gitmeliyiz." Elfin kafa sallamasıyla Gliondel'in peşi sıra ilerlediler.

Öykü öylece kalakalmıştı. "Gliondel Ekin'i önemsemiyor Yiğit." Bu husustan emin olmamakla beraber içine şüphe tohumları çoktan yerleşmişti. Yiğit kaşlarını çattı ve devam et dercesine bir baş hareketi yaptı. "Geldiğinizde yüzün endişeni ele veriyordu. Gliondel'in suratındaysa öfke vardı. Bu doğru gelmiyor bana; önemsediğin biri tehlikedeyse öfkelenmezsin, endişelenirsin. Gliondel'in Ekin'i uzun zamandır deha-rede izlediğini, onu ilginç bulduğunu ve tanımak istediğini biliyoruz. Akla ilk gelen etkilendiği olur bunları düşününce ama ya hepsi bir plan dahilindeyse."

Yiğit bedenini, ağırlığıyla parlayan çimlerin üzerine bıraktı. "Ekin haklı olabilir." dedi fısıltıyla, çimlerden yeşil ışıklar yayılıyordu.

"Hangi konuda?" Öykü meraklanarak Yiğit'in hemen yanındaki yerini aldı, bu sefer gür otlar havuç tarlasını andıran turuncu renge büründüler.

"Bana büyülenmiş olabileceğinden bahsetti. Çetin'i bir anda unutmasını kendine açıklayamıyordu. Gliondel hep zihnindeydi ama bazı şeyler de yerine oturmuyor. Bahse konu büyü için Gliondel'in fiziki bedeninin orada olması şart ve bu mümkün değil. Yani yapabilmesi imkânsız."

"Ya bunu yapabilmenin başka bir yolunu bulduysa." Ateş böceklerinden biri garip bir ses çıkararak söndüğünde Öykü Yiğit'e sığındı. Yiğit çözemediği bu giz karşısında bıkkınlık içinde omuzlarını kaldırdığında Öykü kendisindeki yeni düşünceyi dehşetle fark etti. Burası onu korkutmaya başlamıştı. 

Öykü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Öykü

İÇİMDEKİ SİHİR (Sivri Kulak Günceleri-1) #wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin