1.BÖLÜM

8.6K 365 101
                                    

Gökyüzü, naif hareketleriyle laciverte bürünmek için aheste aheste hazırlığını yaparken, devasa ağaçların yapraklarının izin verdiği kadarıyla etrafa sim saçılmışçasına yer yer belirginleşen akşam güneşinin sahnelediği son ışık dansına, gözlerini alıştırmaya çalışarak, bir orman kuytusundan yavaşça kafasını uzattı. Yoğun derecede etrafı kaplayan dumanlı görüntü ise onlarca tütsü yakılmış izlenimi veriyordu. Bir yandan zihninin içinde vakalar için ayırdığı mahkeme odasında, buraya neden ve nasıl geldiğini sorgularken, diğer yandan ise hangi yöne gitmesi gerektiğini kestirmeye çalışıyordu. Elindeki sivri uçlu spatulasıyla eşelediği yere ise bir anlam veremedi.

"Böyle bir ormanda kazı yapmak hiç de mantıklı görünmüyor Aleda!"

Görüş alanını genişletmesi için geniş siperli şapkasını kafasından çıkarıp, etrafa dağılmış alet edavatlarını bej sırt çantasına yerleştirdikten sonra sabırsızca ayağa kalktı. Yüzyıllara meydan okuduğu belli olan ve birkaç insanın kollarını birleştirse dahi kalınlığını ölçemeyeceği yosun tutmuş ağaçlardan sarkan sarkıtlara takılmamayı umut ederek, gözlerini kıstıkça iyice belirginleşen uzaklardaki ışık hüzmesinin geldiği yöne doğru amaçsızca yürümeye başladı. Ciğerlerine dolan küf ve nemin o kesif kokusuna ise alışmaya çalışıyordu. Çocukluğundan beri bir türlü sevememişti doğanın bu balta girmemiş, keşfedilmemiş yüzünü. Halbuki büyük babası, henüz o çok küçükken, bu gizemli gezilerine ortak etmeye çalışmıştı hep onu. Ama nafile, daha birkaç adım attıktan sonra çığlıklarıyla sona ermişti her bir girişim. Tam bir doğa tutkunu olan büyük babası ise doğanın bu bakir halini keşfetmenin insanın ruhunu keşfetmekle eş değer olduğunu yineler dururdu hep.

"Ah tatlı prensesim görünenin arkasındakini görebilmenin hazzı kadar mükemmel bir duygu yoktur. İnsanı keşfetmenin yolu doğadan ve doğallıktan geçer unutma!"

Gerçi yıllar geçtikçe doğanın bakir ruhuna dokunuşları çocukluğuna nazaran hatırı sayılır derecede artmıştı. Doğal olma konusu ise bir muammaydı onun için...
Bir de şu ne idüğü belirsiz yaratıklar olmasa...

Tüm duyularını sonuna kadar açmış bir vaziyette etrafını kolaçan ederek, herhangi bir haşereyle karşılaşmamak için insan üstü bir çaba sarf ediyordu. Evet, insanlar onun için korkutucu değildi. Asıl korkutucu olan garip görünüşlü sürüngenlerdi. Evine aldığı sebzeleri ve meyveleri epriyene kadar defalarca yıkamak gibi bir huyu vardı mesela. Karşılaştığı bir tırtıl ya da küçücük örümceği evinden kovana kadar ise akla karayı seçerdi.

Ah şu Herpetofobimden nefret ediyorum!

Kimseye bahsetmediği bu zayıf noktasına hükmetmeye çalışmak, nefesinin hızlanmasına neden oldu. Vücudunu pençelerinin arasına alan bu adrenalin sağanağından kurtulmak için derin derin nefes alma egzersizlerine bir yenisini daha ekledi. Ardı arkası kesilmeyen telkinleri işe yaramış gibi görünüyordu.

Unutma onlar kendi halinde zararsız ve aciz yaratıklar. Sen onlardan bin kat daha büyük ve onlar için daha tehlikelisin!

Fırça darbelerinden fışkıran kahve ve yeşil tonlarının birbirine uyumunu resmedercesine birbirine girmiş renklerden oluşan ağaç köklerinin üzerinde sendeleyerek güvercin adımlarla biraz daha biraz daha ilerledi. Gördüğü birkaç sürüngenin yanından geçerken ise yüzünü istemsizce ekşitti. Siz neden varsınız der gibi attığı bakış karşısında zavallı hayvancıklar oldukları yere sinmekten ileri gidemiyorlardı halbuki. Bu bencilce yaklaşımını hiç sorgulamadan yoluna devam etti. Az sonra bir gölgeyi andıran bir silüeti gördüğünü sandı. Evet evet. Bir gölgeden de ziyade siyahlara bürünmüş, narin bedenli bir kadın olmalıydı bu. Yalpayarak yürüyebildiği ağaç köklerinin istilasından kurtulabilmek için son bir hışımla bedenindeki tüm enerjiyi ayaklarına yüklemeye gayret etti. Bu girişiminin, onu daha rahat yürüyebileceği bir alana çıkmasına yardımcı olduğuna sevinerek refleksle kıyafetlerini aceleci hareketlerle silkeledi. Dürbün gibi kıstığı gözleriyle gördüğü her neyse onu taramaya koyuldu.

ZEUGMA'NIN SIRRI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin