32.BÖLÜM

896 93 10
                                    

1997 İLBAHAR ALEDA

Yürürken, aynı zamanda neden bu heykel, akıl hastalarını temsil etmek istercesine buraya dikilir diye düşünmekten kendilerini alamadılar. Çok düşünen mi buranın daimi ya da geçici misafiri oluyordu, yoksa buraya gelenler mi düşünebilmek için daha çok vakte ve ortama sahip olabiliyorlardı. Bu koşullar altında içinden çıkılmasının mümkün olmadığı bu paradoks'un yanıtının bulunabilmesi için, insanın buraya yolunun düşmesi ve burada epey bir zaman geçirmesi gerekiyordu sanırım.

Güvenliğin soru sormamasını garipsediler. Sıkı bir güvenlik taraması olmamasına şaşarak bahçeye adım attılar. Yer yer direklere ve binaya iliştirilmiş, ancak gizlenmeye gerek duyulmayan kameralar gözlerine çarptı. Birileri herkesin attığı adımı oturduğu yerden gözetliyor olmalı diye düşündüler. Kimden başlayacaklarını kafalarında tasarlamaya çalışırken, birer ikişer bahçeye çıkan, ancak üniformaların yardımıyla birbirinden ayrışabilen, hasta ve hastabakıcılarla karşılaşmaya başladılar.

"Bence şansımızı ilk önce daha alt düzey görevlilerden yana kullanmalıyız ne dersin? Başhekimin, doktorların ya da diğer görevlilerin bilgi vermek isteyeceğini pek sanmıyorum."

"Olur Tuna. Diğer türlü ilk onlardan başlarsak tüm şansımızı da yitirebiliriz."

Gözlerine kestirdikleri kadın bir hastabakıcının yanına doğru yol aldılar. İlk olarak bir kadını tercih etmeleri içgüdüsel bir hareket olsa da, aslında tesadüfi değildi. Yurdum insanlarından, özellikle de kadın olanları, sohbet etmeye ve özellikle de bilgi vermeye pek meraklı olurlardı. Yanına yaklaştıkları kadının buraya ait olmadığını hissettirmek istercesine bıkkın tavırları, gözden kaçmıyordu. İşini isteyerek ve de severek yapmadığı gün gibi ortadaydı.
Hastasına göz kulak olmaya çalışırken göz göze geldiler. Kadının gözü, özellikle Aleda'nın ilginç kılık kıyafetinde takılı kalmıştı. Bir turistin yanlışlıkla buraya gelmesi normal değildi. Şimdi bir şey sorarsa yabancı dili de yoktu ki! Merakını gidermek ise Aleda'ya düştü.

"Merhaba kusura bakmayın, eski bir hastanız hakkında bir şey sormak istiyorduk."

Derin bir nefes alan kadın, turist olmadıklarına sevinerek rahatladı.

"Hoş geldiniz. Ancak ben burada çalışmaya başlayalı henüz birkaç ay oldu. Ne kadar eskiden buradaydı?"

"Birkaç yıl öncesine kadar buradaydı. Belki kulağınıza gelmiştir. İsmi Ayten idi."

"Bilemedim. Ama şu ilerideki bankta oturan hastabakıcı baya eski burada. Ona bir sorun isterseniz."

"Peki teşekkürler."

İstikamete doğru ilerlerken bir yandan da hastaların hal ve hareketlerini analiz etmeye çalışıyorlardı. Kimisi doğal oturuş ve hareketleriyle en az normal denilen insanlar kadar sağlıklı görünüyordu. Bazıları ise uçarı tavırları ve yanlarından geçerken bulundukları sözlü atıflarla kendilerini belli ediyorlardı. Tedirgin denilebilecek garip bir duygu içerisinde, işaret edilen kadının yanına ulaştılar. Kadının, salkım söğütün gölgelediği bir bankta, yanındaki hastasına gözü gibi bakar bir hali vardı. Elindeki bisküvi ambalajını açıp hastasının eline verişinde, kendi çocuğuna gösterdiği şefkat ışığını görmemek için duyguların manasını tanımıyor olmak gerekti. Yılların verdiği tecrübe ve işine sadık oluşu gün gibi ortadaydı. Onları görünce çizgileri iyice belirginleşen yaşlı siyah hareleri, merakla onları süzdü.

"Merhabalar sizi rahatsız ediyoruz."

"Buyurun."

"Duyduğumuza göre siz burada bayadır çalışıyormuşsunuz. Bir sakıncası yoksa Ayten isimli bir hastanız hakkında bilgi almak istiyorduk."

ZEUGMA'NIN SIRRI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin