19.BÖLÜM

953 101 14
                                    

İLKBAHAR 1997, ALEDA

"Yoo hayır Aleda, öyle bir şey değil. Sakin ol lütfen. Yanlış kelimeleri seçtim sanırım, çok özür dilerim. Her ne kadar birçok yanlışa düşmüş olsa da, baban katil ruhlu bir insan değildir. Babanın kolu uzundur bilirsin, sırları ortaya çıkmasın diye, ki annen onu tehdit etmiş olmalı, uyduruk bir raporla onu akıl hastanesine kapattırmış. Düzenli olarak para ödediği kişiyi ise o hastaneden ayarlamış. Kendisine bilgi vermesi ve onunla kimseyi görüştürmemesi için anlaşma yapmış yani. Ancak işler istediği gibi gitmemiş, her düzenbazlığın sonu gibi, bu oyun da ortaya çıkmış..."

Akıl hastanesi kısmından sonra, diğer cümleleri duymamıştı bile. Bu dakikaya kadar tüyleri diken diken olmuş bir şekilde dinleyici olan, dağ gibi duran ruhu, bir anda un ufak olmuştu. Gözlerine hücum eden kederi zapt etmek mümkün değildi. Ellerini yüzüne kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Neye ağladığını bile bilmiyordu. Babasının ihaneti miydi onu yıkan, yoksa annesine biçilmiş olan eziyet dolu kader miydi? Dakikalar boyunca içinde yıllardır biriken acıyı kustu.

O an Tuna aklına geldi. Aptallığına bir kez daha kızdı. Yıllar önce ona güvenmemişti. Sarf ettiği sözlere kulak asmamıştı. Eğer anlattıklarının üzerinde dursaydı, kim bilir belki de şimdi, her şey bambaşka olacaktı. Hasretiyle yanıp tutuştuğu annesini, o karanlık dünyadan çekip almış olabilirdi şimdi. Ah güzel annesi kim bilir ne zor günlere göğüs germek zorunda kalmıştı? Durumunu hayal etmekte bile zorlanıyordu.

Kendine ve babasına olan kini, tüm dünyaya haykırmak istiyordu. Ama ne yaparsa yapsın geçmişe dönmek gibi bir şansı yoktu. Bazı şeyler biz istemesek de yaşanılmak zorunda kalınıyordu. Dinginleşmesini bekleyen büyükbabası ise derdine ortak olurcasına gözyaşlarını tutamadı. İçli içli ağlayarak onunla aynı kederi paylaşmanın acısını boşalttı yüreğinden. Aleda sakinleşince gözlerini kurulayıp onu hangi cümlelerle teselli edeceğinin muhasebesini yaptı. Ancak bu durumu teselli edecek cümle, henüz lügata eklenmemişti kanınca. Sessizce ondan gelecek tepkiyi bekledi.

"Peki sonra ne oldu büyükbaba? Anneme ulaşabildin mi?"

Derin bir iç çeken büyükbabası el mahkum devam etti.

"Hastaneye gittim ama annen yoktu Aleda. Sözde ondan sorumlu olan kişinin derdi de buymuş. Annen beklemedikleri bir anda ortadan kaybolmuş. Adam da bu durum anlaşılmadan önce koparabileceği kadar paranın peşine düşmüş..."

"Yani hastaneden kaçmış mı annem?"

"Öyle görünüyor Aleda. O zaman ki yaşadığım hayal kırıklığını sana tarif edemem. Tam buldum derken tekrar anneni kaybetmek çok acıydı."

"Peki babamdan hesap sormadın mı? Belki bu da yeni bir oyunuydu. Ya da annemi aramadınız mı?"

"Sormaz olur muyum Aleda. Zaten aramız açıktı, bu olayla birlikte hepten koptuk. Kendini düzeltmek yerine daha da batağa battığını görmek, beni ne derece eleme boğdu bilemezsin. Tek yaptığı şey inkar etmekti. Elimdeki kanıtlara rağmen... Bir çözüme ulaşamadık yani. Yeni bir oyunu olduğunu zannetmem. Öyle bir şey olsaydı tehdit edilmesine izin vermezdi. Onun da annenin ortadan kayboluşundan haberi yoktu bence. Duyduğunda, yüzünün aldığı ifadeyi görmen lazımdı. Bu kez ben onu tehdit ettim. Eğer annenin peşine düşerse, vicdanın mezarlığına gömdüğü tüm ahlaksızlıkları bir bir ortaya dökeceğimi söyledim. Apar topar İngiltere'ye dönüş yaptı zaten."

"Olur da annem onu şikayet eder ve sözde özgürlüğü elinden alınır diye... Güya adaletin bekçisi olan bir insanın, bunları yapmasının ne gibi bir açıklaması olabilir ki? Resmen sağ duyusunu kaybetmiş babam. Babam demeye bile utanıyorum ya neyse... Yaşadığı bu hayatı özgürlük mü sanıyor. Vicdanın seslerini nasıl susturabiliyor hayret ediyorum. Daha kim bilir vicdanın gölgesinde, işlediği suçlara ait nasıl bir mahzen saklı. O mahzende can çekişen masum umutların çığlıklarına nasıl tahammül edebiliyor? Yüreği, gözü bu kadar mı kör olmuş yani. Geceleri başını yastığa koyduğunda nasıl rahat uyuyor aklım almıyor! Her ne sebeple olursa olsun, insan eşine ve kızına karşı nasıl bu kadar duyarsız olur. Resmen umut hırsızlığı başta olmak üzere suç abidesi bir adam haline gelmiş. Ve bu insan bir hakim! Çıldırmamak için kendimi zor tutuyorum büyükbaba. Beynime eklenen ve her an yeni bir patlamaya sebep olan çirkinliklerin nasıl bir açıklaması olabilir ki?"

"Bilemiyorum Aleda, babanı bunca kötülüğü yapmaya zorlayan nedir, inan ki bilmiyorum. Hiçbir insan dünyaya kötü olarak gelmez. Büyükannen ve ben, babanın dürüst bir insan olması için elimizden geleni yaptığımızı düşünüyorum. Her ebeveyn gibi bizim de hatalarımız olmuştur elbet, ancak bu derece yoldan sapacak kadar bencil yetiştirmediğimize inanıyorum."

"Peki sen bunları neden benimle paylaşmadın büyükbaba?"

"Nasıl anlatabilirdim ki Aleda. Maalesef önceki mesele ile ilgili kahretsin ki babana senin bilmemen konusunda bir söz vermiştim. Ve tutunduğun tek dal olan babanı elinden almaya dayanamadım. Tekrar parçalanmana sebep olmak istemedim. Sözümü tutmak zorundaydım."

"Böyle bir babayla yıllarımı heba ettiğim için ne kadar pişmanım bilemezsin büyükbaba. Onun yalanlarına kandığım için kendimi affetmeyeceğim. Suçlu ve yalancı bir baba hayatım da olmuş ya da olmamış ne fark ederki? Beni ondan koparsaydın buna sevinebilirdim bile. Bu günden sonra o benim için bitti zaten!"

"Şu an duyguların harap olmuş durumda. Babanı haklı çıkarabilecek ise hiçbir sözüm yok. Her şeyi öğrendikten ve babanla yüzleştikten sonra ilişkinizin gidişatına sen karar vereceksin artık. Bu konuda sana saygı duyuyorum Aleda. Unutma affetmek güçlü karakterlerin işidir..."

"Şu anki duyguların belli büyükbaba. Sonsuza kadar affetmeyi düşünmüyorum. Anneme yaptıkları ve bu yaptıklarını da ihanet kılıfı içine sokarak kendini aklamaya çalışması yenilir yutulur cinstten değil. Ben yıllardır annemin olmayan günahının bedeliyle utançla yaşadım. Kendimi görünmez sert kabukların içine hapsettim yıllarca. Bunların bedeli nasıl ödenebilir ki? Ve daha bilmediğim neler var kim bilir? Onu affetmek demek, anneme ve kendi benliğime saygısızlık demek. Annem kim bilir şu anda nerede ve ne durumdadır. Ruh sağlığı bozuk olanların üstesinden gelmek için sağlıklı insanların tedavi görmesi gibi bir şey bu. Hatta daha beteri. Sağlıklı bir insan öyle bir ortamda sağlığını yitirir. Kendi düşüncelerinden şüphe duyar. Ne dayanılmaz, ne elem dolu bir durum, empati bile kuralamaz büyükbaba?
Her şeyi öğrenmeden karşısına çıkmayacağım! Karşısına çıktığımda ise en büyük cezayı alması için elimden geleni yapacağım. Sen de bu konuda beni desteklemiyorsan bile bana karışma yeter.

Ya annemi bulmak için bir çaba göstermedin mi? Peki hangi hastanede kalmış?"

"Sen bilirsin Aleda... Bu konuda sana asla baskı yapmayacağım. Kalbinin sesine emanet ettim babanın sonunu.
Göstermez olur muyum. Tüm hastaneleri, karakolları hatta hapishaneleri vb araştırttım. Ancak bir sonuç elde edemedim. Bir sır gibi ortadan kaybolup gitmiş. İzine bile rastlamadım. Eğer ki bulsaydım ilk senin kapını çalacaktım emin ol güzel kızım. Hastane kısmı üzücü. İstanbul'da bir hastanede kalmış..."

"Yani yanı başımda! Nasıl olabilir? Kim bilir kaç kez önünden geçmiştirim. Belki kendim, belki de bir arkadaşım için gidebilirdim oraya. Tüm bu olanların kötü bir şaka ya da rüya olması için neler vermezdim..."

"Bazen burnumuzun ucundakini göremeyiz Aleda. Ya da basit detaylar ilgimizi çekmez. Hep zor olanın peşinden koşar dururuz. Halbuki göremediğimiz resim yanı başımızdadır. Belki de bu yüzden baban gözünün önüne koydu onu. Halbuki şüphe edilmesi gereken, insanın en yakını ve en yakınları oluyormuş..."

"Benim İstanbul'da okuyacağımı bilemezdi ki büyükbaba. Sonuçta ben üniversiteyi kazanmadan önce annem ortadan kayboldu. Bu kötü bir tesadüften başka bir şey değil maalesef!"

Bu saatten sonra büyükbabasına yüklenmesinin bir faydası yoktu. Bu yaşlı beden ve yürek, yeterince acılara gebe olmuştu zaten. Konuşmaları sırasında bile hep 'baban' demişti, bir kez olsun 'oğlum' dememişti. Bu durum bile onun içindeki acıların yumak olmuş kaosunu anlatmaya yeterdi.

Kalbini kanatan kırıkların etrafa saçılan uçları o kadar sivriydi ki, ne yana dönse canı yanıyordu.
Zihninin içindeki onlarca düşünce ve hayal kırıklığı ile nasıl başa çıkabileceğini ise hiç bilmiyordu. Babası neden bu kadar kötü olmuştu? Ya da özünde hep kötü müydü? Peki annesi şu an neredeydi? Soruları yanıtsız kalırken dün geceki rüyasının onu getirdiği noktaya hayret etti. Kesinlikle annesi ile rüyasındaki kadın arasında bir bağlantı vardı. Bundan artık daha da emin olmuştu. Ama şu an elle tutabileceği en ufak bir ip ucu bile yoktu. Hayıflanmaya başlamıştı bile. Kara kara düşünürken o anda aklına gelen fikirle birlikte, çıkış biletine ulaşıp olayları çözebileceğine dair bir umut doğdu içine...
Meraktan çatlamış olduğunu tahmin ettiği Tuna'yı arayıp bu gece döneceğini ve buluşma noktasını belirtmeliydi.

ZEUGMA'NIN SIRRI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin