36.BÖLÜM: FİNALE DOĞRU

975 101 15
                                    

1998 İLKBAHAR GAZİANTEP

Tarık hoca, yıllardır öğrencileriyle birlikte gece gündüz demeden üzerinde çalıştığı kazı alanını gözünden bile sakınırdı. Nice medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan nadide şehrin bu kesimi, onun evi, yurdu hatta sevgilisi haline gelmişti adeta. Gizli bir sadakat ve ülkü ile bağlı olduğu toprakları santim santim kazarken, kafasında oturtturamadığı parçaların yerlerine oturmasında yardımcı olan o mail sonrası, kimliğini yeni bulmuş bir ergen gibi hissetmişti. Evet, itiraf etmeliydi ki en başta birçoğunun vereceği tepki ile karşılamıştı, oldukça fantastik gelen açıklamaları... Hatta üzerinde durup düşünmeye değer mi diye kafa yormuştu birkaç gün. Sonra birçok asılsız ihbar gibi bu mailinde geçersiz olduğuna karar kılmıştı. Sonuçta daha önce hayal kırıklığı ile neticelenen tecrübeler edinmişti meslek hayatında. Tarlasını sürerken bulduğu eski bir paradan, kaşıktan, küpten ya da evinin bahçesinden çıkan kemik parçalarından yola çıkarak gelen ihbarları değerlendirmek, zaman kaybından başka bir işe yaramamıştı. Kimisi otuzlu yıllara ait para birimi, kimisi yarım asırdan fazlaya gitmeyen ve de dikkat çekici olmayan hayvan kemikleri ya da eşyalardı bunlar. Veyahut tilki zekalı bazı kişilerin köylüleri kandırıp elinden aldığı önemli kalıntılar ise maddiyat uğruna tüm söylentilere rağmen örtbas edilerek birer şehir efsanesi haline getirilmişti.

Öte yandan Arkeoloji ile ilgilenmek ve onun hakkını vermek, her ruhun taşıyabileceği bir meziyet değildi ona göre. Birçok önemsiz sayılan bilim gibi Arkeoloji de bu alanın kıymetini küçülten göz ve beyinlerin saldırılarına maruz kalıyordu her seferinde. Köklü ve oldukça zengin kültürel bir geçmişe sahip olan ülkemizin kültürel miraslarını ortaya çıkarma yolunda atılan adımlara çelme takmak ise adettendi. Tüm bu zorluklar karşısında yılmak nedir bilmeyen Tarık Hoca, Nizip'teki Belkıs kazı alanının geldiği son noktaya tüm bu sebeplerden ötürü gözleri kamaşarak bakıyordu.

Ancak kafasını karıştırmaya yeten mail karşısında merakına yenik düşmüştü sonunda. Daha doğrusu bunda mailden birkaç gün sonra huzursuz bir şekilde gözlerini açtığı sabahta etkili olmuştu. Evet, o gece anlamlandıramadığı birçok detay ile sabaha kadar boğuşup durmuştu. Rüyaları realist bir kalıba dökmekten çok uzak bir yapıya sahip olan bir bünyeyi bile sarsan detaylar, onda da vücut bulmuştu. Bilinçaltının ukalaca oynadığı oyunlar, kafasını allak bullak etmeye yetmişti. Kabuslarla uyandığı o sabah, Fırat'ın etrafında serin havaya aldırmadan kafasını toplamak adına çıktığı gezinti sırasında karşılaştığı bir köylünün yaptığı gaf ile birlikte, mailin ne derece önemli olabileceğine de karar kılmıştı. İşinde uzman olan bir Arkeolog için ilerleyen günlerde o köylüden tüm detayları onu ürkütmeden almak zor olmamıştı. Edindiği izlenimlere göre kazıya açılmamış olan alandaki eserlerin parçaları dirhem dirhem illegal yollarla satışa çıkarılmıştı. Öyleki bu süreç, oldukça uzun bir zaman dilimine yayılacak kadar geçmişe dayanıyordu. Hatta bu arsanın daha önce mahkemelik olduğunu ise araştırmaları sonucu tesadüfen öğrenmişti. Satılan parçalarla birlikte ev, arsa alan, çoluğunu çocuğunu evlendiren ve göç edenlerin sayısı azımsanacak gibi değildi. Çok cüzi miktara alınan ve milyon dolarlara el değiştiren kıymetli eserlerin tarihi eser kaçakçıları yönü ise daha çirkin bir boyutu gün yüzüne çıkarıyordu.

Edindiği bu bilgiler ışığında resmi işlemleri başlatmış, birçok bürokrasi engeline takılmasına rağmen işin ucunu bırakmamıştı. Sabırla beklediği haber ise sonunda gelmiş, geçmişte sular altında kalan bu bölge, kazı alanı haline getirilmişti. Belkıs'ın kayıp kalbi, bu kazı ile birlikte bulunup atmaya başlamış ve ulusal ve uluslararası tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. Antik Roma'nın nabzının yüzyıllar önce tam burada attığını bilmek ve nice mitolojik sayılabilecek hikayeye ev sahipliği yaptığını öğrenmek için verilen emeklerin meyvesi gün yüzüne çıkarken, öğrencileriyle birbirlerine bakıp geniş bir gülümsemenin yarenliğini yapıyorlardı. Tarık Hoca, toz ve güneşten rengi solmuş bej gömleğinin cebinden mendilini çıkarıp kavruk yüzüne dökülmüş ve de yanları kırlaşmış saçlarını silerken, oldukça uzun bacaklarını toplayıp bağdaş kurdu ve görevini layıkıyla yapmış olmanın gururuyla, gök mavisi gözlerini iyice kısarak ekibine coşkuyla seslendi.

ZEUGMA'NIN SIRRI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin