11.BÖLÜM

1.3K 113 5
                                    

1997 İLKBAHAR ALEDA

Aleda'nın tedirgin bakışlarına yakalanan Tuna, kendini özel eşyaları karıştıran meraklı bir çocuk gibi hissetti. Panoya öylesine bakıyormuş izlenimi vermek için beceriksizce etrafına bakınıp kitaplarla haşır neşir olmaya çalıştı. Bu tür durumlarda normal davranışlar sergilemeye çalışmak insanı daha çok ele veriyor gibiydi. Kötü bir oyuncu olduğu için kendine kızdı ama Aleda'da da kendisinden farklı görünmüyordu. En azından bu durum Tuna'yı rahatlattı. Aralarında gizli bir anlaşma yapmış gibi birkaç saniyelik sessizlik süresinde kafalarından tonlarca düşünce geçti. Sessizliği bozan ve ortamın rehavetini dağıtmaya çalışan Tuna oldu.

"Bunca kitabı gerçekten okudun mu Aleda?"

Bu sorudan memnun kalan Aleda'nın yanıtı gecikmedi. En azından pano hakkında soru gelmemişti.

"Bunlar bir şey değil. Yatak odamda ve mutfakta da mini kitaplıklarım var. Sen hala tembel misin bu konuda?"

"Tembellik demeyelim de vakit bulamıyorum demek daha doğru olur. İnanmayacaksın ama seninki kadar olmasa da benim de hatırı sayılır minik bir kitaplığım mevcut. Sen hep bir kitap kurduydun ve alışkanlığın hala devam ediyor gibi..."

"Alışkanlıklardan zamanla vazgeçilebilir diye düşünüyorum. Belki de zamanın alışkanlıklardan vazgeçiren ilginç bir gizil gücü vardır. Ancak tutku kolay kolay terkedilmez. Her kitap yeni başlangıçlara kapı açan gizli bir hazine gibidir. Ancak her bir hazineyi keşfettikçe bir yenisini arzularsın. Bu süreç sonsuza kadar sürüp giden kısır bir döngü gibidir. Okudukça doyumsuzluğun kamçılanır bir nevi. O yüzden hayatta en son vazgeçebileceğim şey kitap okumak olsa gerek. Goethe'nin bu konudaki sözünü çok severim: İki ömrüm olmasını isterdim; birisi gönlümce hayatı yaşamak için diğeri ise sadece okumak için. Ne güzel özetlemiş bu tutkuyu değil mi?"

"Gerçekten de güzel söylemiş. Beni iştaha getirdiniz ne yalan söyleyeyim. Bu arada eline sağlık Aleda. Zahmet verdim sana."

"Yok sorun değil Tuna. Afiyet olsun. Aa atıştırmalıkları unutmuşum. Hemen getiririm."

İkisi de ortamı yumuşatma daha doğrusu durumu kurtarma konusunda başarılı olmuş gibi görünüyordu. Ancak konuşulması gereken ne çok konu vardı. Tuna kaçamak bir bakışla Aleda'yı gözlemledi. Ona anlatmak isteyip de anlatamadığı bir şey olduğunu seziyordu. Çocukluğundan beri çok iyi tanırdı onu. Bir elinde kupasını yudumlarken diğer eliyle ise ilginç tasarımlı küpesiyle oynuyordu. Çünkü biliyordu, Aleda'nın bu tür durumlarda sığınağı idi aksesuarlarıyla oynamak. Aklı mantar panodaki ilginç notlarda kalan Tuna bir süreliğine bu konuyu ertelemek gerektiğini düşündü. Sohbet sırasında konu dönüp dolaşıp oraya gelirdi ne de olsa diye umut etti. Emindi ki Aleda bir sıkıntının içindeydi ve yine emindi ki bu durumdan hiç kimseye bahsetmemişti. Çocukluğundan beri her derdini kendine kurduğu geçit vermeyen kaleleri içinde halletmeye çalışır ve başkalarına zayıf noktalarını göstermemek için büyük bir çaba sarf ederdi. Bir tek kendisiyle paylaşırdı o zamanlar sıkılgan halini.

"Kaktüslere olan bağlılığın da değişmemiş Aleda. Bilmediğim türlerde eklemişsin."

Dalgın dalgın boşluğa bakan Aleda uykudan yeni uyanmış gibi irkildi.

"Pardon Tuna anlamadım."

"Kaktüsler diyorum. Çok sevimli görünüyorlar. Alışkanlık alanını daha da büyütmüşsün."

"Aa evet. Hala seviyorum onları yetiştirmeyi. Gördüğüm her yeni türü edinmeye çalışmak gibi bir çılgınlığım var. Bak şuradakiler sukulent, dikensiz kaktüsler yani. İlginç değil mi dikensiz kaktüs... Kaktüs deyince aklımıza hep diken gelir halbuki."

ZEUGMA'NIN SIRRI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin