3.BÖLÜM

4.2K 230 43
                                    

İLKBAHAR 1997, ALEDA

İlk tarihli rüyasını okumadan önce kahvesinden büyük bir yudum aldı. Kahvesini bile bitirmeye lüzum kalmadan iyice açılan uykusuyla birlikte algısının da sonuna kadar açılmış olduğunu umut etti. Gözleri, pürüzsüz el yazısının üzerinde yavaş yavaş kayarken, mimikleri ise şekilden şekile girmeye başladı.

1992 16 NİSAN PERŞEMBE...

Bu gece daha önce de gördüğümü anımsadığım hem çok aşina olduğum hem de bir o kadar yabancısı olduğum o güzel ve gizemli kadın, rüyama misafir oldu. Bir fotoğraf karesinin içerisine girmişim hissi uyandıran bu tuhaf rüyada, sanki yanı başında onun yaşadıklarını izliyordum. Üzerindeki prenses kıyafetini andıran beyaz, ucuş ucuş elbisesiyle tam bir tezatlık oluşturan uzun, simsiyah isyankar saçları, tacından kurtuluşun kutlamasını yaparcasına terden yüzüne ve boynuna yapışmıştı. Vahşi bir hayvandan kaçıyor izlenimi veren telaşlı hal ve hareketlerini ve de geriye doğru dönüp duran ürkek bakışlarının nedenini merak etmemek işten bile değildi. Uzun koşuşturmacalarının ardından her seferinde kendisini kamufle edebilecek geniş ağaç gövdelerini, kaya çıkıntılarını seçmesi ise bir kaçak olduğunu ele veriyordu. Garip olan ise vücudumda onunla birlikte koşturuyorum izlenimi uyanmasına rağmen, kendimi hiç yorulmamış ve nefesi tıkanmamış gibi hissetmemdi. Ya da her video karesine teker teker yerleştirilmişim gibi her anını görebiliyor olmam, fizik kurallarını yerle bir ediyordu. Durumum açıklanabilir gibi değil. Ki bu tür rüyalarda gerçekleşen olaylar her ne kadar birçok paradoksu ve sonuçlanmamış tartışmayı kapsıyor olsa dahi, yaşadıklarımı bir mantık çerçevesine koyma gibi bir eğilim gerçekten gülünç olurdu. Üzerimdeki kıyafetlerin ise yine bir mantıklı açıklaması yok. Arkeolojiyi sevmem ve de bir arkeolog olma fikrimin içimde ukde olarak kalması dışında neden böyle giyindiğime dair nedenim olarak; gerçek hayatta gerçeklektiremediklerimin ancak rüyalarda vücut bulduklarına inandırabiliyorum kendimi. Kadının göz hapsine aldığım süre zarfında yorgunluktan bitap olduğunu gözlemliyorum. İyice daralan diyaframını içine düştüğü işkenceden kurtarmak için kalın kabukları yer yer aşınmış, oldukça yaşlı ve büyük olan bir ağaç kovuğuna sığındı. Üzerindeki beyaz elbise ise çoktan grinin esaretine boyun eğmişti. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi soluk alıp verişi sırasında karanfil ve tarçın karışımı aromatik bir koku salan ılık nefesini yüzümde hissetmem ise çok garipti.

Bir anda ortalığı toza dumana çeviren bir gürültüyle birlikte yerimden zıpladım, o ise ellerini kir içinde kalan yüzüne kapattı. Narin olmasının yanı sıra bir sanatçının ellerini andıran uzun ve kemikli parmakları, sanki onu bir kalkan misali her şey ve herkesten saklayacak, bedenini ise mikroskopik bir canlıya dönüştürecekti. Ellerini onu her türlü cismiyattan kurtaracak gibi kullanması ise aciziyetini tamamen ortaya koyuyordu. Onu takip ettiğini tahmin ettiğim ve de çağımıza uymayan garip giysiler içindeki onlarca kişiyi fark etmem ise uzun sürmedi. Sanki beni görürlerse esir edeceklermiş gibi bir fikre kapılıp korkudan titrediğimi hissettim. Kadının bir anaç edayla beni saklamasını umut eder gibi gözlerinin içine belki de ta ruhuna baktım. Kadınla göz göze geldiğimizde ise menekşeye çalan hareleri, bir hayaletmişim gibi bakışlarımı delip geçti. Beni görmediğine yemin edebilirdim. Rüyamın içinde bu kadınla ne alakam olduğunu çözmeyi bırakmıştım. Uyanıkken ise beni bir girdabın içine çeken bu sorunun yanıtını bulmak için neler yapmazdım...
Ortalık durulduğunda ise sessizliğin melodisini dinlemeyi diler gibi ortalığı kolaçan ettim. Neden sonra sanki kadını benim sayemde görmemişler gibi bir his uyandı zihnimde! Gizli bir ortaklığı temsil eden halimizle birlikte, bizi bulamadıkları için şükrettim. Yüreği yaralı bir kuş gibi atan kadına döndüğümde ise, eşelendiği belli olan toprağı telaşla avuçlarıyla örttüğünü fark ettim. Oraya bir şey ya da bir şeyler gömüp sakladığı ap açık ortadaydı. Merakımı perçinleyen bu görüntü karşısında ne yapacağımı bilemeden kadının nemli topraklardan nasibini almış ellerine ve siyaha bulanmış tırnaklarına bakakaldım. Üzerini örttüğü yere bakarken ki fısıldadığı ve de manasını o anda da şu anda da çözemediğim ve neredeyse bir büyücünün dudaklarında hayat bulduğuna inandıran acayip cümle ise şimdi bile kulaklarımda çınlıyor:

ZEUGMA'NIN SIRRI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin