26. BÖLÜM

978 91 12
                                    

Antik Roma ZEUGMA KENTİ
Lima

Villaya tekrar döndüklerinde, Lima beklemediği bir şekilde tedirgin bir ruh haline büründü. Yüzündeki acımtırak sisli ifadeden herhangi bir yorum çıkaramadığı Aleksandros ile göz göze gelmekten korkar gibi bir tavır içindeydi. Zihnine hapsettiği Adras'ın perişan hali gözünün önünden gitmezken, bu geceyi nasıl atlacağına dair kafasında türlü planlar yapıyordu. Kim bilir Aleksandros'un kafasından neler geçiyordu. Bunu kestirememek ise tedirginliğini bir kat daha artırıyordu. İsteğini ikiletmeden yerine getiren bu adama karşı, adını koyamadığı içgüdüsel bir itici güç, kendini ona karşı borçlu hissetmesine neden oluyordu. Ancak diğer taraftan zihnini kamçılayan diğer güç ise, kendini borçlu hissetmesi gereken Aleksandros değil mi diyordu. Sonuçta istemediği bir evliliğin ortasında yer almasına sebep olmuştu. Ve Adras onun yüzünden bu haldeydi. Olaylar bu aşamaya gelmemiş olsaydı; kim bilir Adras ile bilmedikleri hangi şehirde aşklarını rahatça yaşıyor olacaklardı. Birkaç hafta üzerlerinden dedikodu yapılacaktı ve unutulmaya mahkum olan her şey gibi, onlarda zamanla unutulup gideceklerdi. Ona karşı duyduğu bu minnet duygusundan ivedilikle sıyrılmaya çalıştı. Beynini yoran bu düşüncelerin çıkmazından ise beklemediği bir anda Aleksandros'un sözleriyle kurtuldu.

"Bu gece yeni evinde rahatça uyu ve dinlen. Yarın kahvaltıda görüşürüz..."

Lima şaşkın bir şekilde arkasından bakakalırken, Aleksandros çoktan gözden kaybolmuştu bile. Halbuki ben senin isteğini yaptım aynı şeyi senden de bekliyorum gibilerinden bir cümleyle karşılaşacağım diye dakikalarca kafa patlatmıştı. Hatta bedenine zorla sahip olma isteğiyle karşılaşma ihtimalini bile aklından geçirmişti. Aleksandros ne yapmaya çalışıyordu? Neden kartlarını açık bir şekilde oynamıyordu?

İçine düştüğü bu kaosun üstesinden nasıl geleceğini bilememenin tecrübesizliğini yaşamak kadar berbat bir his var mıydı? Fakat üzerine basa basa söylediği 'evinde' kelimesi zihninde tuhaf bir bulantıya sebep oldu. Bu kelime oyununun açıklaması son derece basitti: Bu evden kaçamadığı sürece, Aleksandros kendi isteği ile özgürlüğünü eline vermeyecekti.
...
Birbirine girmiş ip yığını gibi içinden çıkamadığı ve ayırt edip netleştiremediği kabuslarla dolu gecenin sabahına gözlerini açtığında, rahat bir nefes aldı. Neyseki hepsi birer kötü rüyaymış diye iç geçirdi. Kim bilir kaç kez yaptığı kaçma planları suya düşmüştü, tüm gece boyunca. Her birinde yakalanmışlığın o berbat tadını duyumsamış ve onu pençeleri arasına alan çaresizliğine isyan edip durmuştu.

"Ah Concus neden her şey bu hale geldi? Sana o kadar çok ihtiyacım var ki. İçimdeki o ne yaparsan yap, sonsuza kadar burada hapsolacaksın hissinin beni dirhem dirhem azaltmasına izin vermemeliyim. Yalvarıyorum dost elini uzat ve bana bir yol göster!"

"Sabır Lima. Sadece biraz sabır göster. Aleksandros rolüne adapte olmuş iyi bir oyuncu olabilir. Maskesini kendi elleriyle düşürmesine izin ver. Tehlikenin boyutlarını görememen içindir belki de tüm bu yaptıkları."

"Bu kadar karamsar düşünmen beni korkutuyor Concus. Henüz onu çözemiyorum bile. Düşmanım yanı başımda ve ben buna rağmen onu çözemiyorum. Ne yapmaya çalıştığını bir anlasam; her şey daha kolaylaşacak gibi."

"Zaman Lima... Bu kadar aceleci olmamanı tavsiye ederim sana. Düşmanını bile emek vermeden anlayamazsın unutma!"

"Haklısın Concus, zamanın insafına sığınmaktan başka bir yol görünmüyor gibi."

Lima kendinden emin adımlarla hizmetkarlarının daveti üzerine masadaki yerini aldı. Şaşalı bir salona yakışır bir masada Aleksandros onu bekliyordu. Aleksandros centilmence onu selamlayarak servisin yapılması için komutunu verdi. Elemli yüzü, ellileri devirdiğini kanıtlarcasına bedbaht görünen kadına dikkatli bakılınca, otuzlarının ortasında olduğu tahmin edilebilirdi. Lima, görev bilinciyle işini titizlikle yerine getirir getirmez sessizce odadan ayrılan kadının arkasından meraklı gözlerle bakakaldı. Kadın, kendine bu dünyada biçtiği varlık ile yokluk arasında sıkışıp kalmış buğulu bir silüetten ibaret gibi görünüyordu. Efsunlu tuhaf bakışları ise birçok insanda korku uyandırabilirdi. Fakat Lima'da korkudan ziyade, garip bir güven duygusunu uyandırmıştı. Lima, bu arafı andıran varlık karmaşasının arkasında yatan nedeni çözme fikrini erteleyerek, tabağını didiklemeye koyuldu.

ZEUGMA'NIN SIRRI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin