2

3.1K 140 36
                                    

Elimle yatakhane binasını işaret ettim "şurada en üst kat efendim." teşekkür bile etmeden aldı başını gitti "ne yaptın orası kızların yatakhanesi?" omuz silktim "hiç önemli değil Afet."

Biraz sonra bağrışarak dışarı çıkan iki kız ve sinirden yüzü gerilmiş adam görüş alanıma girince Afet'e el sallayıp "ben sınıfa gidiyorum." diyerek koşmaya başladım.

Kalbim deli gibi çarpıyordu. Afet başını içeri doğru uzattı "sıraya geçmemiz gerekiyor." ne sırası? Öğrenim hayatım normal okullarda değil de bireysel olduğu için bu gibi kuralları bilmiyordum.

Rastgele oturduğum sıradan kalktım ve bahçeye çıktık. Sınıf arkadaşlarım olduğunu düşündüğüm kişiler bana garip bir şekilde bakıyorken, onları aldırmadan sıraya geçmek benim için oldukça kolaydı.

Merdivenleri yavaş yavaş inen adamın, bana çarpan kişi olduğunu anladığımda bakışlarım oraya yoğunlaştı "demek öğretmenmiş." diye fısıldadım.

Sıraların önünde birkaç kez kendini sergileyip, sonra müdirenin yanına geri gitti ve tanıtılmayı bekledi. Müdire onu okula tanıtırken başı dik bir şekilde durmuş ve hiçbir şey söylememeyi tercih etmişti.

Kendi kendime ismini tekrar ettim "Faris... Faris!" düşündüğüm şeyle kahkaha attım. İsmi Fars ve Paris'in karışımı gibiydi. Nihayet sınıfa girebilmeyi başarmıştık.

İlk ders coğrafyaydı ve biraz gözümü korkutmuştu çünkü benim aldığım eğitim ile burada anlatılan konular arasında dünya kadar fark vardı.

Edebiyat dersindeydi sıra. Neredeyse herkes çantasını sıraya koyup, uyku moduna geçmişti bile. Afet'e baktım. Açıklama beklediğimi anlamıştı "genelde edebiyat dersleri uyku saatidir... Yani yeni öğretmenden önce öyleydi. Bunda ne olur bilemiyorum!"

Ders zili çaldığında kitabımı çıkarıp, beklemeye başladım. En ön sırada, cam kenarına oturmuştum. Afet'in yanına yani.
Numarama bakmak için sınıf defterini aldım. Üstten beşinci sıradaydım.

İsmimin yanındaki Karahan içimi ürpertmişti. Daha babamdan kalma soyadıma sahip çıkamazken, Emel'e nasıl sahip çıkacaktım. Üstelik yanında da değildim artık. Bu işi bir an önce bitirmeliydim.

"öğrencilerin kafalarına göre defteri karıştırmaları yasak diye biliyordum. Ben içeri girince ayağa da kalmadığına göre kendince doğruların var sanırım!" düşüncelerimden hızla sıyrıldım ve defteri masaya bırakıp, ayağa kalktım.

Göz gezdirip, oturmamızı söyledi. Ceketinin cebinden çıkardığı siyah kalemin kapağını açtı ve kalemin arkasına taktı. Kalem, altın sarısı işlemeliydi ve kapak tarafına Faris Çakarhan yazıyordu.

Sırayla öğrencilerin ismini söylerken "Efsar Karahan..." diyerek sınıfa baktı. Elimi kaldırdım. Kısa bir bakış atıp, tekrar başını eğdi. Sol eli defterin üzerinde dururken, vücudunu masaya yaslamıştı. Duruşu oldukça komik gelsede gülmemek için kendimi tuttum.

Masadan kalktığı zaman kalemi kapatıp, eski yerine yani ceketin cebine koydu. Sıraların arasında dolaşmaya başladı "sizi tanımak istiyorum ama isminizi merak etmiyorum, hikayenizi merak ediyorum!"

En ama en sevmediğim bölüme gelmiştik. İnsanlara hayatımı anlatmak bana gereksiz ve saçma geliyordu. Neden hiçbir ilgim olmayan kişiler benim hayatım hakkında bilgi sahibi olsun ki?

"cam kenarı, ilk kişi!.. Sen başla!"
"Efsar.." diye düzelttim. Zaten somurtkan olan suratı, iyice gerilmiş hatta kaşları çatılmıştı "anlamadım?"
"Efsar efendim... İsmim Efsar"

UYANIŞ Where stories live. Discover now