6

1.8K 111 20
                                    

İçeri giren adamların elinde ip vardı "bağlayın şunu!" diye emretti. Başımı salladım "dokunmayın bana..." üstündeki ceketi çıkardı 'herhalde buraya gelme sebebim sizi duymak değildi."

Adamlar beni bağlayıp, dışarı çıkmıştı. Tam önümde durup, gömleğinin düğmelerini açmaya başladı "bu gece benim olacaksın güzelim!"

Bir umut... Çocukken hep kurtarırdı o umut beni! Bugün içimde zerre kadar yoktu ama umutsuzluğa sarılmamam gerekirdi. Sonuçta bu kadar sene ayakta durmamı buna borçluydum.

Gözlerimi sıkıca kapattım "bir umut!.." sonra kapı açıldı ve O geldi. Bu gerçek olamazdı, beni nasıl bulmuştu? Nasıl zorda olduğumu anlamıştı? - demeyi çok isterdim fakat bunu yapacak kimse yoktu ki!

Şu an tek gerçek vardı o da Ahmetin elinden bu sefer beni, ben bile alamazdım. Yavaş adımlarla üstüme yürüyordu "lütfen efendim yapmayın!"

Önümde durdu ve eğildi "güzelim? Bana öyle nefretle bakma daha da ilgi çekici görünüyorsun." boynumdan tuttu ve yüzüne yaklaştırdı "kokun çok değişmiş. Sanki... Sanki ölüm kokmuyorsun artık."

Yanağıma küçük bir öpücük kondurdu "yapmayın lütfen..." yavaş yavaş aşağıya kayıyordu dudakları. Midem bulanıyor, başım dönüyordu. Yüzümü ateş basmıştı. Buna dayanamazdım... Olmazdı. Ayaklarım serbest olduğu için karnına tekme attım.

Acı içinde geri düştü. Sırıtarak ayağa kalktı ve eli kemerine gitti "bir kere daha bana dokunursan ölümün olurum!" sırıtması yüzüne yayılmıştı.
Ellerini kaldırdı "işte bu... Azrailim geri döndü!"

Kaşlarımı çattım. Büyük ihtimalle az önce Ona söylediğim şey için beni pişman edecekti. Saçma bir şekilde bana bakıyordu "şu sıralar fazla yalvarmaya başlamışsın Efsar. Lütfen kelimesini sen hiç kullanmazdın. Kalbin artık eskisi gibi değil. Kırılgan sanki, canın da acıyor gibi."

Başımı salladım "ben hâlâ eski benim. Eskisi gibi herkesten nefret eden, kalbi taştan, acımasız bir ölüm makinesiyim." yüzümü tuttu "seni kendine getirmek için arada bir eskiye götürmek gerekiyor. Kusura bakma güzelim."

Alnımı öptü "kim olduğunu unutma... Ayrıca benim de kim olduğumu unutma." geri çekildi "şimdi yat uyu. Cezan hâlâ devam ediyor." başımı geri yasladım. Ellerimi çözmeyi unutmuşlardı. Düştüğün duruma kahkaha attım "daha kötüsü olamaz demeyeceğim yoksa birazdan tavan üstüme yıkılır."

--------------------------------------------------

"Efsar yürüyüşünde bir gariplik var iyi misin?" başımı salladım "ben gayet iyim. Sen nasılsın?" omuz silkti "aynı..."

Ahmet beni geç gönderdiği için kahvaltı saatine yetişememiştim. Dersler ızdırapla geçerken bayılmadan durmak çok zordu. Eskiden alışmıştım fakat artık çok zor geliyordu "belki küçükken midem de küçüktü..." Afet bana baktı "senin ciddi sorunların var."

Kitap ve defterimi aldım. Aniden hareket edince başım dönmüş, gözlerim kararmıştı "nereye?" arka sırayı işaret ettim "Lapacının kesin emri var. Onun derslerinde orada oturacakmışım."

Gözleri dolmuştu "ama ben sensiz oturmak istemiyorum." içimi çektim "kendimi keseceğim demedim. Sadece iki saatliğine arka sırada oturacağım." o gelmeden sıraya geçtim ve oturdum.

İçeri girdiğinde gözleri sınıfı taradı ve masasına geçti. Başıma bela olan defter de oradaydı. Gamze önce masaya sonra bana bakıp sırıttı. Ne?!..
"seni pislik demek sen yaptın!" dişlerimi sıktım "elimize geçerse ona ne yapalım?" kendimeydi bu soru.

UYANIŞ Where stories live. Discover now