31

999 64 38
                                    

Hastaneye geldiğim gün üstümden aldıkları eşyaları bana geri verdiklerinde üstümü değiştirip birkaç kağıt imzalamak için başhekimin odasına çıktım.

Aslında aylardır aynı hastanedeymişim de sadece tehlikeli hastaları yer altında bulunan odalara kapattıkarı gerçeğiyle yeni yüzleşmiştim.

Oysa ben en başından beri neler düşünmüş ne senaryolar kurmuştum beynimde. Ormanın içinde bulunan bir akıl hastanesi... Korkutucu ve ıssız! Fakat gerçek hiç böyle değildi.

Başhekimin odasının önünde durdum ve kapıyı çaldım. İçeriden "gir!" sesi gelince odaya girdim. Kağıtlardan başını kaldırdı gülerek bana baktı "demek çıkıyorsun ha! Bak şu işe." sesinde bir ima vardı "senin gibi hastalar en fazla bir senede iyileşir -ki iyileşmesi mümkünse ve bir sene de gözlem altında kalır! Fakat senin tedavi üç ayda tamamlandı öyle mi?"

Masasının üstünden aldığı dosyayı açtı ve kağıtları imzalamaya başladı "senin arkanda bir güç olduğunu duymuştum ve bugün bu tastiklendi. Doktorun düne kadar umutsuzdu."

İmzaladığı dosyaları bana uzattı "ne hikmetse bugün geldi ve tamamen iyileştiğini artık çıkabileceğini söyledi. Tabii bu olunca da doktorunun uygun gördüğü duruma benim karşı çıkmam olmazdı!"

Dosyaları elime aldım ve gülümsedim "umarım bir daha görüşmeyiz. Kendinize iyi bakın!" kapıya doğru yürürken arkamdan seslendi "bir daha görüşeceğiz Efsar! Hastalığın ilerlediğinde seni buradan çıkaran kişi bile bir şey yapamayacak ve biz görüşeceğiz."

Kapıyı açtım ve gülümsedim "umarım ben buraya geri döndüğümde siz hâlâ nefes alıyorsunuzdur." odadan çıkıp hastanenin içinde dolaşırken birkaç tanıdık sima gözüme çarptı.

Sanırım ilaç için odama gelen hemşirelerdi ve beni gördükçe korkuyla gözleri açılıyor, kenara çekiliyorlardı. Toprağa adımı attığım ilk an koşmak istedim.

Zincirlerinden kurtulmuş bir köle gibiydi yüreğim... Azat edilmiştim. Yolları nasıl aştığımı bile fark etmeden kendimi Farisin evinin önünde bulmuştum "gidecek başka yer mi yoktu sanki?" diyerek kendime kızmayı ihmal etmiyordum.

Buranın adresini ilk zamanlar ondan duymuştum ve sebepsizce aklımda kalmıştı. Fakat hangi katta oturduğunu bilmiyordum. Apartmandan çıkan kırmızı rujlu, kıvırcık saçlı yaşlı kadın gözlüğünün altından bana garip bir bakış atarak çantasından araba anahtarını çıkardı.

Elimi kaldırdım ve kadına seslendim "pardon bir şey sorabilir miyim?" tiksinir gibi yaptı ve başını salladı "bu sitenin güvenliği nerede? İpini koparan içeri giriyor." diye bağırarak apartmandan dışarı çıktı.

Şimdi gidip bu kadının sesini kessem kim suçlu olurdu? Sakin olmaya çalışarak site güvenliğinin yanına gittim "merhaba beyefendi!" şapkasını hafif yukarı çekerek bana baktı ve gülümsedi "merhaba küçük hanım!"

Şimdi elimin tersiyle ağzına vuracaktım "bana bir daha küçük hanım demeye kalkarsan ellerimle ağzını ikiye ayırırım." dudaklarını birbirine bastırdı "neden bu kadar sinirlisiniz?" diye sorunca asıl meselem aklıma gelmişti.

Zorla gülümsedim "rica etsem bana Faris Çakarhanın daire numarasını ve kaçıncı katta oturduğunu söyler misiniz?" adam düşünmek için sağ tarafa baktı ve "Faris Çakarhan?.." diye tekrarladı.

Sonra aklına gelen şeyle bana döndü "Faris beyin eşinin kesin emri var yabancılara bilgi vermemizi istemiyor üzgünüm!" söylediği her kelimeyi tek tek ayırt ederken takıldığım "Faris beyin eşi!" sözleri zihnimde hortum etkisi yaratıyordu.

UYANIŞ Donde viven las historias. Descúbrelo ahora