33

1K 70 37
                                    

"sen öldürdün..." diyerek üstüme gelen Afetin yüzü yavaş yavaş silikleşmeye başladığında gözlerimi araladım. Kendimi karanlık odamda bulmak bekleyeceğim en son işti.

Aylardır yaşadığım her şey bünyemde iz bırakıyordu ve bitmek bilmeyen kabuslar beynimin içini acıtmaya başlamıştı. Saat akşam sekizdi. Yemek zamanı olduğunu anladığımda yatağımdan kalktım ve hırkamı giyip odamdan çıktım.

Tamamen pijama ve terlik partisi yapar gibi yemeğe inmiştim. En son hatırladığım şey deli gibi bağıran ve koşan öğrencilerdi. Yarışmadan hemen sonra da ders bitmiş ve odalarımıza dağılmıştık.

Yemekhaneye indim ve sıraya girdim. Öğretmenlerin masasında onu fark etmiştim. Sanırım bugün belletmenlik sırası ondaydı. Bitmek bilmeyen uzun sıra sabırsızlanmama sebep oluyordu.

Ayakta bekleyecek halim yoktu. Aldığım tepsiyi arkadan gelen birinin eline tutuşturdum ve içecek bölümünden aldığım şeftali suyunu elimde sallayarak boş bir masaya oturdum.

İçeceğin kutusunu açarken kaşlarını çatarak bana bakan Farisin bakışları canımı sıkmıştı. Şeftali suyumu içerken elinde tepsiyle buraya yaklaşan Selimi görmüştüm. Yanıma gelmemesi için başımı çevirsem bile tepsiyi masaya koyup yanıma oturmuştu.

"yemek almadığını gördüm. Belki istersen birlikte yeriz!" geri çekildim ve cevap vermeden meyve suyumdan bir yudum daha aldım. Elimden çektiği şişeyi kafasına dikti. Boş şişeyi önüme bıraktığında yüzüne baktım "ne yapıyorsun sen?"

Sırıttı "diğer senin gibi olanlara yaptığımı... İstersen yemeği boş ver biraz bahçeye çıkalım." sırıtmasına karşılık verdim "neden yemek yemek yerine bahçeye çıkmak istiyorsun otlayacak mısın?"

Yüzü asılmıştı "ama sana şimdiden söyleyeyim yeşilliğin mevsimi geçti!" ayağa kalktı ve elini masaya vurarak üzerime eğildi "sabah yarış boyunca Faris hocanın bizi değil de seni izlediğini görmedim mi sandın?"

Bu imkansızdı. Beni sevmeyen biri beni neden izlesin ki "küçük bir lafı yaymama bakar hayatınızı kaydırmam. Sınavlarda başarısız olan genç kız mezun olmak için evli öğretmenlerle belletmen odasında..."

Lafını tamamlamasına izin vermeden ayağa kalktım ve ensesinden tutarak tepside duran dumanı üstündeki çorbaya kafasını bastırdım. Çığlık atarak "bırak beni manyak!" diye bağırdığında müdire ayağa kalktı "Efsarcığım ne oluyor orada?"

Yüzünü çorbadan çektim ve öğretmenlerin masasına doğru sürükleyerek götürdüm "bakın Zeliş hanım bu zevzek masama gelerek onunla bahçeye çıkmamı teklif etti ben de teklifini uygun bulmadığımda beni bazı iftiralara maruz bırakacağını söyledi..."

Selimi, müdirenin ayaklarının dibine fırlattım "ben de sinirlendim ve yüzünü haşladım." Selime bakarak konuşmuştum "eğer bu okulda bir öğrenci ya da öğretmenin ağzında benimle ilgili bir laf duyarsam -ki asılsız olsun ya da olmasın umrumda değil, o lafı bu densiz çıkarmasa bile ondan bilir ve kendi ellerimle canını alırım."

Müdirenin gözleri ışıltılı bir şekilde parlamıştı "aranızdaki benzerlik inanılmaz derecede ilginç." annemden bahsediyordu anlamıştım. Zeliş hanımın, çocukluğumdaki Masal teyze olduğunu biliyordum.

Eskiden babam kurstan dolayı geç kalacaksa eğer eve, Zeliş hanım gelirdi yanımıza. Birlikte yer içer eğlenirdik. Uyku saatinde istediğim bir masal kitabını açar ve bana okurdu.

Ne zaman uyuyacağımı bilmese bile yılmadan usanmadan bana masal okurdu. Zihnim sanki her şeyi silmiş sadece Ahmet ve ailemin ölümüne odaklanmış gibiydi. Çocukken çok sevdiğim bu kadını bile unutmuştum.

UYANIŞ Where stories live. Discover now