30

1.1K 65 41
                                    

Faris:

İki ay... Efsar olmadan geçen iki ay boyunca Mertle beraber yapmadığımız şey kalmadı. Onu bulmak için çırpındıkça sanki onu benden daha çok uzaklaştırıyorlardı.

Elim kolum bağlı oturarak beklemek ise çanımı yakıyordu. Onların sınıfında derse girdiğim her an, bahçedeki her bir köşe, koridorlar, Mertin evi sanki sadece onun için varmış da o yokken yıkılmış gibi.

Yine ona sahip çıkamamıştım. Boşuna onu sevdiğimi söylememeliydim belki de sonuçta seven sevdiğini korur, ona sahip çıkar, yanında olur ama ben onu koruyamamıştım ve sahip çıkamamıştım.

Ben onun yanında olmayı bırak daha nerede olduğunu bilmiyordum. İyi miydi değil miydi? Bu sorularla günüm geçiyordu. Günde bir kere evine geliyordum.

Her zaman yaptığım gibi odasına girdim ve etrafa baktım. Dağınık ve pasaklıydı. Yatağının yanında duran terliklerinden biri ters dönmüştü. Dolap kapağına sıkışan askıdaki kıyafetler öylece duruyordu.

Yatağı son bıraktığı halindeydi. Yastık aşağı doğru kaymış, yorgan ortada toplanmıştı. Çarşafı da bir hayli buruşmuş haldeydi. Aslında böyle şeylere dayanamam ama onun bıraktığı gibi kalmasını istiyordum.

Çünkü eğer burayı düzenlersem ve her geldiğimde Efsarın eli değmemiş gibi bulursam yani derli toplu... Sanırım yüreğim buna dayanmazdı.
Yatağına oturdum ve sırtımı duvara yasladım.

Komodinin üzerinde duran çerçeveye kaydı bakışlarım. Buraya her oturuşumda Efsarın resminden gözlerimi alamıyordum. Belki de bunun sebebi ondan kaynaklıydı. Sonuçta ne kadar uzak olursan ol hep mutlu olduğun yere çevirirsin kafanı.

Bir an önce gelmeliydi yoksa yokluğunun gürültüsünden sağır olmak üzereydim. Onun olmayışına alışmak, o etrafta bir yerlerde yokken nefes almak sanki varlığına ihanetmiş gibi geliyordu bana.

Utanıyorum... Sınıfta ders anlatırken bir öğrencinin söylediği söze gülümsediğimde bile utanıyorum. Belki elimde olmadan ya da nezaketen yapıyorum ama sonra kendime çok kızıyorum "onu bulmadan mutlu olmaya hakkın yok." diyerek hırpalıyorum sol yanımı. Çünkü o gülüyor mu ağlıyor mu bilmiyorum ve o ağlarken ben gülüyorsam kendimi asla affetmem.

Yastığına sıkı sıkı sarıldım. Özlüyorum... Sürekli konuşmasını, hep aç olmasını, başımın etini yemesini, kendini beğenmiş tavırlarının altında yatan alçak gönüllü yapısını ve kokusunu bir de tabii ki onu... Onun varlığını özlüyorum.

Özlemek insanı içten içe çürütürmüş şu iki ay da bunu öğrendim. Attığım her adımda, duyduğum her sesle, gördüğüm her bir köşede bize dair ne kadar anı varsa hepsini dolu dolu özlüyorum.

Geceleri kendimle baş başa kalmak istemiyorum çünkü sabahları her şey daha güzel oluyor. Bunun için onu bulursam eğer güneş benim için doğacak ve Efsarın tabiriyle içimin karanlık köşesi aydınlığa ulaşacak.

Ben Faris Çakarhan, Efsarı bulmaya yemin etmiş durumdayım!

-------------------------------------------

Efsar:

Burada zaman geçmiyor...
Tamamen beyaza bulanmış odanın duvarları  ve zemini yastıkla kaplanmış gibi yumuşaktı.

Ayak bileklerimde bulunan birer zincirle buraya sabitlenmiştim ve kapıya doğru yürüyemiyordum. Bana verdikleri ilaçlar beni günden güne yok ediyordu sanki. Gizlice konuşan doktorlarımdan duydum eğer bu ilaçları bir ay daha kullanırsam hafızam tamamen silinecekmiş.

UYANIŞ Where stories live. Discover now