10

1.7K 99 41
                                    

İki el ateş ettiğimde kutunun kilidi tamamen parçalanmıştı. Kırmızı kadife bir beze sarılan kare şeyi çıkardı içinden. Bezleri açtı ve plastik poşeti çözmeye başladı.

Poşetten sonra tekrar bir kutu çıktı içinden. O kutuyu da açıp, kağıtlara ulaşmıştık sonunda. Okulun sadece gizli bölümlerini içeren kağıdı açıp birbirimize zafer gülücükleri atarken etrafı mavi kırmızı ışıklar sardı...
"siz ikiniz etrafınız sarıldı. Ellerinizi başınızın arkasına koyun ve buraya yürüyün!"

Mertin yüzüne baktım "Allah belanı versin! Yaktın yine beni." ellerimi kaldırdım ve etrafıma bakmaya başladım fakat ne bir araba ne de bir polis vardı.

Mert elinde tuttuğu yuvarlak aletle yanıma geldi ve dizlerinin üzerine çöktü "ayy... Ay gülmekten karnıma ağrılar girdi." sesler ve ışık o saçma aletten çıkıyordu "kendi icadım nasıl ama?" elinden aldım ve yere fırlattım. Susmuştu. Bunun intikamını illa ki alacaktım.

"hadi beni geçtim ölüye saygın olsun. Mezarlıktayız mal!" başını salladı "haklısın hadi gidelim." döktüğümüz her şeyi toplayıp İsmail ağabeyden son bir özür dileyip arabaya doğru yürüdük.

Bekçi yolumuzu kesmişti "durun bakalım gençler!" elimdeki çizimleri cebime koymuştum "hayırdır bu saatte kazma kürekle ne yapıyorsunuz?" Mert hüzünlü bir ses takındı "öldürdüğüm hayallerimi gömdüm be babalık!"

Hak ettiği belayı daha sonra okuyacaktım ama önce bu adamı halletmek lazımdı. Defteri çıkardım ve yanına doğru giderken eli silahına gitti "dur bakalım orada... Yaklaşma bana!"

"ya korkma ağabey kendisi dilsiz sana bir şey anlatacak belli ki!" dilsiz derken? Başını salladı "olmaz... Ben sizin gibileri iyi bilirim. Bekleyin derdinizi polise anlatırsınız."

"bak biz tinerciyiz. Kolunu bacağını kestiğimiz cesetleri gömdük şimdi de polisten kaçıyoruz." adam sesli bir şekilde yutkundu. Telsizini hızla çıkardı ve "acil durum beyler!" diyerek yüzümüze baktı. Bunu nasıl düşünmemiştim. Çok geçmeden başımıza dökülmeleri an meselesiydi.

Mert bana baktı "Efsarcığım biliyor musun bazen insanları öldürmene hak veriyorum ve şu anda bu adamı sana havale ediyorum." bekçi korkuyla bana bakarken yüzümdeki gülümseme büyüdü.

"bak bana yaklaşma seni mükemmel dövüş hareketlerimle alt ederim." silahını kullanmayı bilmediği her halinden belliydi. Önümde saçma sapan hareketler yaparak beni korkutmaya çalışıyordu.

"benim bekçilik yaptığım yerde kuş uçmaz kervan ge..." belindeki silahı hızla aldım. Mert küreği düşürünce korkuyla ona doğru döndü ve başının sağ tarafına ateş ettim. Mert arabanın yanında durmuş bana bakıyordu.

Elimde eldiven olduğu için parmak izi sıkıntım yoktu. Yerde yatan adamın yanına gittim ve silahını eline tutuşturdum. Mezarlık bekçisi depresyondan çıkamayıp kafasına sıktı. Yarın ki haber manşeti buydu.

Mertin yanına gittim "adamı bayıltman yeterliydi süper zeka!" başımı salladım "yüzümüzü görmeseydi bayıltmak çözüm olurdu fakat gördü. Onu geride bırakmak hiç iyi olmazdı."

Kahkaha attı "senin takıntılı aşığın kurtarırdı bizi!" kaşlarımı çattım  "o ne demek öyle?" arabaya bindi, ben de peşinden bindim "Ahmetten bahsediyorum. Geçen gün odasına bir tablo yaptırdı senin resminden." Şimdi şuraya kusacaktım. Cidden sevgi böyle bir şey miydi?

--------------------------------------

Derste Faris hocanın sesi ninni gibi geliyordu. Koluma yaslanmış, gözlerimi kapatmıştım. Geceyi mezarlıkta geçirmek pek akıllıca bir şey değildi.

UYANIŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin