3

2.6K 137 30
                                    

Dalgın bir şekilde elinde tuttuğu fulara baktı ve gözleri gözlerimi buldu "bu neden ıslak küçük ucube?" Dudağımın sağ tarafı havalandı "küçük dediniz alındım doğrusu. Fakat ben yaratığı daha çok sevmiştim. Size özel bir iltifat gib..."

Aniden gürlemişti "bu neden ıslak? Soruma cevap ver!" cinayet silahımı sarmıştım desem ne yapardı acaba?
Elinden tuttum ve çektim. Sesimi olabildiğince sert çıkarmaya gayret ederek "Su içerken döktüm." dedim.

Bir daha bana bağırmak gibi bir hataya düşmemeliydi. Kapımı açtım ve odama girdim. Diğer odalar çift kişilikti fakat benim yanımda kimse kalmıyordu.

Üzerimden çıkardığım kıyafetleri kirli sepetine attım. Pijamalarımı giyinip yatağa girdim. Haftanın ilk günü böyle yorucu olmamalıydı. Perdeyi araladım ve hâlâ polislerin burada olduğunu fark ettim.

Gökyüzünü kaplayan yıldızlara baktım ve elimi salladım "iyi geceler Emel. Ablan seni çok seviyor." perdeyi kapattım ve sırt üstü uzandım. Şakaklarımdan akan yaş boynuma gitmiş ve huylanmama sebep olmuştu.

"ben acı çekerken kimsenin umurunda olmadım. Bunun için kimsenin acısı da beni ilgilendirmez." kendime teselli verip, rahat bir uyku uyumayı planlıyordum. Gözlerimi sıkıca kapattım "yarın çok güzel bir gün olacak!"

Odanın içerisinde yankılanan alarmla ayağa kalktım. Yataktan ayaklarımı sarkıttım ve terliklerimi giyip, bir süre onları izledim.

"neden insanlar birbirlerine sarılınca sağa-sola sallanirlar?" saçlarımı çekiştirdim. "ciddi misin Efsar? Eminim daha önemli sorunların vardır şu an."

Evet... Evet vardı. Daha önemli sorunlarım vardı "dolmuşlardaki kısa mesafe fiyatı neden indi- bindi olarak tabir edilir? Önce inilip sonra mı binilir?" havlumu omzuma astım "bu işte kesinlikle bir terslik var."

Elimi yüzümü yıkayıp, üniformamı giydikten sonra saçımı ördüm ve çantamı hazırlayıp, sırtıma taktım. Ayakkabılarımı da giyip, odadan çıktım. Yan odada kalan Afet de çıkmıştı. Kapılarımızı aynı anda kilitleyip, yemekhaneye indik.

"dün gece oldukça korkutucuydu. Sen ne düşünüyorsun bu konuda?" tepsime koyduğum ekmeğe odaklanmıştım "üç dilim doyurmuyor. Dört dilimse fazla geliyor!" kaşlarını çattı "onu sormadım Efsar! Ölen adamdan bahsediyorum."

Boş masalardan birine oturduk "beyin kanaması geçirdiğini duydum." başını salladı "evet öyle dediler ama ya biri öldürmüşse?"
Ağzımı ne kadar doldurursam susmam o kadar kolay olur düşüncesiyle yumurtanın üstüne reçel yemiştim.

Kahvaltım bitince çantamı alıp, sınıfa çıktım. Çok geçmeden Faris bey de gelmişti. Günaydın faslını geçip derse başladığında tekrar bir soru sordu
"sizce ölüm bize ne kadar yakındır?"

Elimi kaldırıp, söz aldım. Başıyla beni onayladı ve ayağa kalktım "Azraile sataşıp, ecelinin üstüne sıçrarsan, ölüm can damarın kadar yakındır." Azrail kısmını bastırarak söylemiştim.

"Azrail!" diye tekrar etti kısık bir sesle. Söylediğim şey hakkında yorum yapmadı ve başka birine söz hakkı verdi "senin düşüncen nedir Melis?"

"ölüm bize bir nefes kadar yakındır hocam ama ben gerekirse nefes de almam. Ölmekten korkuyorum çünkü."

"nefes almazsan zaten geberirsin seni dahi!" sessiz söylediğimi düşündüğüm şeyi aslında borazan gibi bağırarak söylediğim için Faris bey ve diğerleri bana bakıyordu.

Kollarını bağladı "ayağa kalk." kaçınılmaz son ve bingo! Ayağa kalktım "neden tepki verdin?" düşündüm "ölümü fazla abarttıkları için."

UYANIŞ Where stories live. Discover now