39. Bölüm 🦠

6.8K 849 134
                                    


Bunca zulüm ve işkencenin yegane sebebi de paraydı. Tüm dünya üzerinde çıkan kavgaların ve kıskançlığın temel nedeni olduğu gibi burada da paraydı. En başından beri bencil birkaç insanın istekleri için onlarca masum katledilmişti. Bizim yaşadığımız bu felaket belki de dışarıya hiç çıkmayacaktı. Tüm bu gerçekleri öğrendiğim bu vakitlerde benimle yok olacaklardı.

Karga tulumba depodan çıkarıldığımda havanın hafiften açıldığını gördüm. Sabah vakitleri oldum olası huzur verir bana. Gökyüzü yavaşça açılırken kuş sesleri yükselir ve tertemiz bir hava yayılır etrafa. Hafif ürperten bir soğuk ve geceden kalma sancıların sona erdiği bir aydınlık. Lakin bu sefer sancılar bir daha hiç var olmamak adına benimle birlikte yok olacaktı. Amacıma ulaşamadan buradan böyle ayrılmak o kadar çok üzüyordu ki beni. En azından duyduklarımı Toprak ve Sarp'a anlatabilseydim onlar çıktıktan sonra dışarıda herkese bildirirlerdi.

Onca saat içeride kendimden geçmiş bir halde beklemiştim demek ki güneş yükselmeye başlamıştı. Acı soğuk iliklerime kadar işlerken moralim tamamen yerle bir oldu. Bu sabah o huzur veren eski sabahlar gibi değildi. Bunu dışarıda biraz yürüyünce daha iyi anladım.

"Yürü!"

Askerler bir insan olduğuma inanmazcasına beni çuval gibi sürüklerken ilerideki boş tarlaya doğru ilerliyorduk. Bomboştu ve yakınlarında tepelerden başkası yoktu. Kasabaya öyle çok uzaktık ki çok uzaklara baktığımda bile göremiyordum. Şimdi uyuyor olmalılardı. Ve benim yokluğumdan haberdar bile değillerdi. Biraz sonra cesedimi gördüklerinde çok şaşıracaklardı. Öğrencilerim çok üzülürdü muhtemelen. Tek öğretmendim ve benden sonra da okul kapanırdı. Zavallı çocuklar bir kere daha eve kapanıp ne olacağı belirsiz bir karantina sürecine gireceklerdi. Belki benden sonra o kadar çok karantina yapmazlar sessizce öldürmeye devam ederlerdi. Ne de olsa ortalığı karıştırıp planlarını çözen bendim. Onları rahatsız ettiğim için de bu sona mahkum edilmiştim.

Yağmur durmuş, hava açılmış, erken kalkan kuşlardan bazıları seslerini duyurmaya devam ediyordu. Bense ölümün dikenli kollarına doğru koşuyor gibiydim. İstemeye istemeye ancak askerlerin zorlamasıyla o dikenli yolları yürüyordum. Nedense ağlamak gelmiyordu içimden. Bunca zaman kendimi zavallı gibi hissettikten ve yapayalnız geçirdiğim onca vakitten sonra şimdi dökecek bir gözyaşım bile yoktu. Tek isteğim annemi son bir kez görebilmekti. Benim bu şekilde öldürüldüğümü bilse eminim çok üzülürdü. Bir de o...
O da üzülür müydü ki bu durumda olduğumu bilse?

İki kişi dizlerimin üzerine çökmem için bağırdığında beklemeden çöktüm. Tarlanın çamurlu dokusu dizlerime nemli bir his verdiğinde tüm bedenim titredi. Bu, yaşayıp yaşayabileceğim en kötü anlardan biriydi.

"Geri çekilin."

Kollarımdan tutan iki asker kenara çekildiğinde elindeki pompalıyı hazırlayan diğer asker arkama geçmişti bile. Biraz sonra darağacına gönderilecekmiş gibi  kaderime istemeden razı olarak gözlerimi kapattım. Yapabileceğim bir şey kalmadı artık.

"Allah'ım yardım et...yardım et."

Sen de görüyorsun ya hayatta kalmak için elimden geleni yaptım. Tüm gücümle savaştım ancak yine de başarılı olamadım. Eğer sen şu an ölmemi istiyorsan razıyım. Bunca vakit bana verdiğin cana sahip çıktım lakin sen de görüyorsun ya artık elimden hiçbir şey gelmiyor.

Silahın içten gelen tetik sesleri kulağıma dolarken solumdaki asker geri sayıma başladı.

"Üç."

Kendimi sıktığım için titriyordum.
Bedenimden geçen mermi nasıl bir tahribat verir ki? Ölüm o kadar kolay gelmiyor gerçekten ölmek üzere olduğunuzda.

SALGINजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें