13. Bölüm 🦠

11.6K 1.2K 105
                                    




Madem benim görevlerimden biri ikna yöntemi o halde ben de elimden geleni yaparım. Tüm kasabayı tek tek dolaşmak zorunda da olsam özellikle çocukları bu çukurun içinden çekmek için elimden geleni yapacağım.

Okulun yakınındaki ilk kerpiç eve geldiğimizde büyük bahçelerinin küçük kapısından içeri girdim. Konya'da genelde böyle yapılar meşhurdur. Tek bir ev, hemen yanında yemek pişirilecek ve erzak saklanacak kiler gibi bir oda, hemen yanında varsa hayvanlar için bir bölme, bolca ağaç ve bahçesi geniş ancak dışarıdan küçücük bir kapı ile kamufle edilmiş yaşam alanları. Küçükken böyle yerlere gittiğimde kendimi harikalar diyarında gibi hissederdim. O küçük kapıdan geçtiğinde karşına neler geleceğini asla tahmin edemezsin. Her şey olabilir. En sevdiğim ise bahçesinde havuzu olan evlerdi. Dedemlerin evinin iki tane havuzu vardı ve biri geniş biri de hayvanları içsin diye küçücük yapılmıştı. Sonra yıktılar tabi o güzelim yapıları. Şimdilerde bomboş arazi kalsa da aklıma gelince bile kendimi çok mutlu hissederim. İnsanın çocukluğu tohum gibidir o yüzden. Ne şekilde işlenirse büyüdüğünde onu sunar dünyaya.

"Merhaba, kimse var mı?"

Bahçenin hemen ortasına geldiğimde evin hemen yanındaki salıncakta sallanan iki erkek çocuğu koşarak yanıma geldiler. İkiz olduklarını düşündüğüm iki çocuğun da turuncuya dönük açık kahve saçları vardı. Beyaz tenlerinde birer süs olan çilleri ile gülümseyen yüzlerine odaklandığım esnada evden bir genç kadın çıktı.

"Buyurun. Neye bakmıştınız?"

Üzerini düzelte düzelte gelirken belki de arkamda duran Bera'dan çekiniyordu kim bilir. O da bunun farkına varmış olacak ki yavaşça arkasını döndü ve küçük bir ağacın yaprakları ile ilgilenmeye başladı.

"Merhaba ben Hilal. Bu kasabaya yeni atanan öğretmenim. Eğer siz de kabul ederseniz çocuklarınızı okula başlatmak istiyorum. Salgın da olsa eğitimleri yarım kalmasın hem de kendilerini daha iyi hissederler."

"İyi ama," dedi genç kadın tedirgin bir şekilde.

Ne diyeceğini az çok tahmin ediyordum. Zaten bunun için gelmiştim. O yüzden hızla devam ettim.

"Güvenlik için endişelenmeyin. Bu bey yüzbaşı ve emrinde çok asker var. Okulumuzu da onlar koruyacak. Görmüşsünüzdür illaki, onlar varken güvende olacağız hiç merak etmeyin. Hem ben de gideceğim. Hep başlarında olacağım."

Ondan bahsettiğim için yavaşça arkasını dönen Bera gülümseyerek selam verdi. Sonra yeniden arkasını döndü. Yaramaz bir çocuk gibi ayağıyla toprağı kazması oldukça sempatikti. Yanımda olması bana gerçekten güç veriyordu.

"Valla öğretmen hanım benim iki oğlum var. Babaları ise şehir dışında çalışıyor. Karantinadan sonra gelemedi yanımıza. Para alamıyoruz uzun süredir. Eğer ücret istersen veremeyiz. Üniformaları da yok. Alamayız da."

Başımı sağa sola sallarken gülümsüyordum.

"Hayır hayır, ücretsiz eğitim olacak. Varsa eski üniformalarını kullansınlar. Eğer yoksa ona da gerek yok. Gerçekten. Günlük kıyafetle gelebilirler. Maksat eğitim ara vermesin ve çocuklar da malum bu olayda en çok etkilenenler oluyor. Onları yalnız bırakmamak lazım."

Genç kadının gözlerinde bir parıltı oluştuğunda diğer iki çocuğun Bera'yı taklit ederek dik durmaya çalıştığını gördüm. Muhtemelen iki ya da üçüncü sınıf öğrencileriydi ve oldukça tatlılardı. Onlardan habersiz olan Bera ise beklemekten sıkıldığı için olsa gerek tuhaf duruşlar sergiliyordu. Onun gibi şekillere girmek çocuklar için zor olsa da benim gözüme bir yetişkin iki çocuktan ziyade, üç çocuk varmış gibiydi.

SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin