16. Bölüm 🦠

10.1K 1.1K 123
                                    



Sabah erkenden kalkıp geceden yıkadığım çamaşırlarımdan kuruyanları içeri alıp katlayarak dolabıma yerleştirdim. Evin içini süpürüp, tozlarını aldım. Pencereleri açıp içeriyi temiz hava ile doldurdum ve duş alıp tertemiz kıyafetlerimi giydim.

Bugün Pazartesi.
Eğitimin ilk günü. Hayatımdaki yenilenmenin ve umudun ilk günü. Kasabaya geleli günler oluyor ve ben de onlardan biri gibi oldum çıktım. Bundan yüksünmüyor ya da yabancılamıyorum. Sadece bir insanın her türlü şarta ayak uydurabilme gücü günden güne daha çok şaşırtıyor beni. Bundan bir ay önce böyle bir yerde öğretmenlik yapacağımı söyleseler hem inanmaz hem de kabul etmezdim. Şimdiyse bütün enerjimle hayata tutunmaya çalışıyordum.

Derin bir nefes alıp, üzerime geçirdiğim beyaz önlüğün kollarını uzatmaya çalıştım. Karşımda duran küçük ve kırık aynadan kendimi görebildiğim kadarıyla incelerken üstümde tam oturan önlüğümü inceliyordum. Hazırlıksız geldiğim için önlüğüm bile yoktu ama kasabalı benim için bir tane dikmekten geri durmamıştı. Kollarında biraz kısalık olsa da gayet güzeldi. Dikkatle incelerken bir şey fark ettim. Sol tarafta kalbimin tam üstündeki cebin ortasına bir şey takılmıştı. İp olduğunu düşünüp almaya çalıştım ancak çıkmadı. Daha dikkatli baktığımda pembe yapraklı bir çiçek olduğunu fark ettim. Minikti ancak çiçek olduğu besbelli bir işlemeydi. Kiraz çiçeğini andırıyordu ve ilk gördüğüm andan itibaren yüzümde sıcacık bir tebessüm oluşturmaya başladı. Parmaklarımla üstünden geçerken ne kadar ince bir düşünce ile yapıldığını fark ettim. Ve o zaman bana bunu işleyen kişinin de hep iyi olmasını geçirdim içimden. Beni gülümsettiğin gibi lütfen sen de çok iyi ol.

Önlüğüme son kez bakıp kapıya doğru yöneldim. Ayakkabılarımı giyip evden çıktığımda karşımda Esma duruyordu. Ne zaman gelmişti bilmiyorum ama elinde bir buket çiçekle birkaç adım ötemde gülümseyerek bana bakıyordu. Onun gibi gülümseyip gözlerimle selam verdim. Bugün o da çok güzel giyinmişti. Yeni bir pembe elbise ve hoş bir kurdele ile bağlanmıştı saçları. Sanki biri onu özel olarak bir hediye gibi hazırlamıştı bugün. Baştan sona beğeni ile seyrederken o da beni inceliyordu. Birbirimizin birer prenses olduğunu düşündüğümüz kısa sessizliği Esma bozdu.

"Günaydın Hilal abla."

"Günaydın Esma'cığım."

"Çok güzel olmuşsun. Beyaz önlük en çok sana yakışıyor."

"Teşekkür ederim Esma'cım. Bunu senden duymam beni ne kadar mutlu etti anlatamam. Biraz kolları kısa gibi ama değil mi?"

Kollarını çekiştirirken başını hızla iki yana salladı.

"Yo, kolları da çok güzel. Senin giydiğin her şey çok güzel. Büyüyünce ben de sen olacağım."

Gülmekten kendimi alamadım.

"Yani öğretmen mi olacaksın büyüyünce?"

"Hayır sen olacağım."

Daha çok gülümseyip ona yaklaştığımda çiçekleri bana doğru uzattı.

"Bak, bu çiçekler senin için. Babamla birlikte topladık. Sabah erkenden hem de."

Çiçeklerin güzelliğine bakıp hayranlıkla gözlerimi açtım. Neredeyse her renkten vardı. Beklemeden elime alıp kokularını içime çektim. Yazın kuraklığından uzak, insanda bahar gibi canlandıran bir his bırakıyordu bu çiçekler. Bunu düşünen kişi bilerek yapmıştı belli ki.

Öğretmenliğimin ilk gününde, hoş bir çiçek buketi bana güç veriyordu. Gerçi asıl güç çiçeklerden değil, sevgiyle özenen kalplerden geliyordu aslında. Bera'ya kırgın olsam da bu jesti biraz olsun açığı kapatmıştı. İnsanın gönlünü almayı çok iyi biliyordu.

SALGINOnde as histórias ganham vida. Descobre agora