23. Bölüm 🦠

8.5K 929 82
                                    



Günler birbirini kovalıyor, vakit eskisine nazaran çok daha hızlı geçiyordu. İnsanın alışamayacağı şey yoktur derlerdi de inanmazdım. Sanki yıllardır kasabada yaşıyormuşum gibi hissetmeye başlamıştım. Karantinaya alınışımızın üstünden bir ay geçmişti ki bunca zaman medyada haber olmayışımız, insanların kendi içinde hayatta kalma mücadeleleri ve içsel sessizliğimizde kayboluşumuz artık alışıldık bir hal almıştı. Hatta birçok insan artık eskisi kadar hüzünlü değil. Arada çıkan vakalar herkesin desteği ile bastırılıyor, askerler güvenliği sağlamaya devam ederken sağlıkçılar tedaviye devam ediyorlardı. Biz olayın tam içinde olduğumuz için normaldi ama ülkenin geri kalanının da buna alışması oldukça tuhaftı. Sanki özel olarak seçilmişiz de bunları yaşamak zorundaymışız gibi.

Unutmaya başladığınızda unutuluyorsunuz da...

Biz unutmuyorduk ancak bizi hatırlayacak kimseler yoktu. Ailelerimize be demişlerdi bilmiyorum bir ay olmasına rağmen kimseden haber alamamıştık.

Ve böylece düzenli bir hayatı yaşamaya başlamıştık topluca. Sabah kahvaltı için meydanda toplanıyor, sonrasında herkes işine okuluna gidiyor, öğle yemeği ve akşam yemeği ile son bulan günler birbirini takip ediyordu. Herkes birbirine alışmış durumdayken kasabalıyla da iyice içli dışlı olmuştuk. Velilerim akşam vakti kapımı çalıp ödev yapmayan çocuklarını şikayet ediyor, sabah erkenden kahvaltı için yaptıkları börekleri, yağlamaları kapıma bırakıyorlar, bazen oturmak için ben onlara gidiyordum. Canım sıkılmıyordu artık. Neredeyse her gün bir kasabalının evine konuk oluyordum. Onların hikayelerini dinliyor, aileleri ile tanışıyor, anlattıkları ilginç olayları dinliyordum.

Birbirine benzeyen bu gün de öğle yemeği vaktinde okuldan çıkıp meydana doğru yürüyordum ki biri kolumdan tuttu. Tutan kişiye baktığımda hemen tanıdım. Velilerimden biriydi. Genç bir kadındı ve şimdiden üç çocuğu vardı. Üçü de öğrencimdi bu yüzden yakından tanışmaya başlamıştık kendisi ile. Kasabadaki birçok iş ondan sorulacak kadar da aktifti. İyi niyetli ve oldukça konuşkan ve girişken bir karekteri vardı. Dedikodular, kim kime ne demiş, kim kiminle kavga etmiş, kim kimi seviyor hepsini biliyordu. Hatta en çok bana anlatıyordu. Bazı zamanlar merak etmesem bile fazladan bilgi veriyordu. Elimde olmadan kasabalının tüm dedikodusuna sahip olmuştum onun yüzünden.

"Öğretmen hanım bir gelsene."

"Ne oldu Nezihe Hanım?"

"Bi gel hele."

Onun ısrarına daha fazla itiraz etmedim ve peşinden yürümeye başladım. Bu zamana kadar sadece çocukları hakkında konuşmuşuz gibi "Sana bir şey söyleyeceğim ama çocuklarla alakalı değil," dedi. Konuya da hep böyle başlardı aslında. Şimdi kalenin arkasındaki evlerden başlayıp merkeze kadar tüm herkesin günlük raporunu sunacaktı. Dudaklarımı düz bir çizgi haline getirip onu dinlemek için hazırlanırken yürümeye devam ediyorduk.

Okulun alt sokağındaki kerpiç eve geldiğimizde içerisinin çoktan dolmuş olduğunu gördüm. Sanırım bu sefer gerçekten de farklıydı. Tek ikimizin yapacağı dedikoduya benzemiyordu. Ayakkabılar kapı önünde çıkarılmışken birçoğunun doktor ve hemşirelere ait beyaz terlikler olduğunu gördüm. Şaşkınlıkla ona baktığımda göz kırptı. "Hadi gel, bizi bekliyorlar." Ben de ayakkabımı çıkarıp içeri girdiğimde tahmin ettiğim gibi onlar vardı.

"Ooo cesur kız da gelmiş."

Erkek beklemiyordum doğrusu ama Sarp'tan başlayarak nerdeyse askerler dışında büyün erkekler de vardı.

"Buraya gel Hilal."

Sarp yanındaki boş sandalyeyi işaret ederken elimdeki kitaplarımla beraber kalabalığın arasından geçip yanına ulaştım. Sarp'ın yanına oturduğumda arka taraflarda duran ve durumdan hiç memnun olmayan Toprak'ı da gördüm. Diğer hemşire ve doktorlar kasabalının gençleri ile birlikte dikkatle Nezihe Hanıma odaklanmışlardı.

SALGINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin